"O
zamandan bu yana yaptığı tek şey, yenilmiş olduğunu hatırlatan bir sahneye
dönüp bakmaktı" der Jonathan Franzen. Günümüzde ise herkes yazar ve şair
sosyal medyanın da sağladığı kolaylıkta bir teknoloji devrimi yaşıyoruz. Kötü
bir yazar olmaktansa iyi bir okur olmanın nasıl bir ihtiyaç olduğunu Borges,"
Bazıları yazdıkları ile övünebilir. Ben ise okuduklarımla gurur
duyuyorum." sözleriyle hatırlatır.
Edebiyatın
mızmızlara, nazeninlere ait bir alan olmadığının en güzel kanıtını ise Zweig'in derin duygulu kelimeleridir. Sert bir yumruk, hatta surata atılmış bir tekme gibidir adeta.
STEFAN
ZWEİG Avusturyalı romancı, öykücü, araştırmacı, oyun yazarı ve şair. Tarih,
psikoloji üzerine eğitim görür. Tolstoy, Nietzche, Balzac, Dostoyevski,
Baudelaire üzerine yaptığı psikolojik içerikli incelemeler onun tanınmasını
sağlar. Duygulu bir kişiliği Zweig savaşa kaşıtı, barış yanlısıdır. Şu
sözü onun ne kadar barışçıl olduğunu ortaya koyar. '' Savaşa karşı savaşmak
gerek'' diyerek insanın, insancıl yönüne dikkat çekmek ister. Faşizm'den nefret
eder.
Maksim
Gorki'nin yakın dostudur. Hitler döneminde kitapları meydanlarda yakılır.
Eserleri arasında Duygu Karmaşası, Yıldızın Parladığı Anlar, Bir Satranç
Öyküsü, Kalbin Sabırsızlığı, Masalımsı Bir Gece ve Vicdan Zorbalığa Karşı
eserleri önemli yer tutar.
Masalımsı
Bir Gece adlı öyküsünde, 1914 yılında savaşta ölecek bir subayı konuşturarak
kendi tutumunu anlatmaya çalışır:
''
Ben şimdi sizlerden değilim, bundan böyle sizin değilim. Şimdi ben sizin
dışınızda, yükseklerde, ya da çukurda yerdeyim. Fakat sizlerin burjuva rahatlığınızın
dümdüz kumsalında da değilim artık, değilim. İnsanda iyiye ve kötüye
karşı duyulan arzuları ilk kez hissettim; fakat sizler nerede bulunmuş olduğumu
hiçbir zaman duyamıyacaksınız, beni hiçbir zaman tanıyamıyacaksınız. Ey
insanlar, siz benim sırrımdan ne bilirsiniz'' kaleme alır.
Bu
öykünün bitiş cümleleri insanlığa bırakılmış tarihsel önemli mirastır:
''Kendi
benliğini bulan kimse şu dünyada hiçbir şey yitirmez. Kendi içindeki insanı
tanımış olan bütün insanları da tanır.'' cümlesiyle kendini anlatır.
Üç
Büyük Usta eserinde, ''Yol karanlıktır, insan içinden tutku ve hakikat aşkı ile
yanmalıdır, yanlış yollara sapmamak için: Onunkine girmeye kalkmadan önce kendi
derinliğimizi baştan sona dolaşmalıyız. O haberciler göndermez, sadece deneyim
bizi Dostoyevski’ye götürür. Ve onun şahitleri yoktur, bedeninde ve zihninde
sanatçının şu üç mistik biriminden başka: Yüzü, kaderi ve eseri.'' etkilendiği
edebiyat ustalarını yüceltir.
Zweig, acı
çeken insanın ruh halini belki de en iyi aktarmış olan yazar. Yaşadığı dönemin
izlerini kalemine o kadar yansıtmıştır ki, eserlerinde anlatılan
olayların karakterlerin arka planında koskoca bir dünyanın birbirleri ile
uğraştığını, kan döktüğünü hissedebilirsiniz. Zweig betimleme konusunda bir
ustadır. Bu ustalığını mekan, çevre üzerinde kullanmaktan ziyade duygular ve
karakterler üzerinde kullanır. Belki de bu yüzden çok fazla karşılaşamayacağınız
kadar derinlikte insanlar tanırsınız Zweig'in iç dünyanıza yaptırdığı
yolculukta.Acıma ve merhamet duygusu yoksa, acı çeken birey tamir edilmesi
gereken bir makineye, iyileşmek zorunda olan bir nesneye dönüşür. Okumaya karşı savaş açmanın yollarını bulma umuduyla...
Alıntılar:
Masalımsı Bir Öykü
Üç
Büyük Usta, Balzac – Dickens – Dostoyevski...