Schopenhauer ve Nietzsche, Batı felsefesinin iki büyük ismi olarak, düşünce dünyamızda derin izler bırakmışlardır. Ancak her ikisi de hayatı, insanı ve toplumu çok farklı bir şekilde kavramış, farklı bakış açıları geliştirmişlerdir. Bu iki filozof, özellikle yaşam, ahlak ve insan doğası gibi temel konularda birbirlerinden çok farklı yollar izlemişlerdir.
Arthur Schopenhauer, yaşamı kötücül bir İradenin ürünü olarak görmüş, dünya üzerinde yaşamanın bir ıstırap olduğuna inanmıştır. Bu felsefi bakış açısına göre, dünyadaki her şey, bir tür içsel istek ve arzu tarafından yönetilmektedir; ve bu arzular, insanlar için sürekli bir acı kaynağıdır. "İnsan istediğini yapabilir, ancak istediğini isteyemez." şeklindeki ünlü sözü, bu felsefi bakış açısını çok güzel bir şekilde özetler. Schopenhauer'a göre, arzularımızı tatmin etmek, nihayetinde daha fazla arzu yaratır ve bu da sonu gelmeyen bir kısır döngüye yol açar. Böylece mutluluk bir yanılsama, huzur ise ulaşılması neredeyse imkansız bir hedef haline gelir. İnsanlık, ancak arzularından ve dünyevi bağlılıklarından arınarak bir tür içsel huzura ulaşabilir. İşte bu yüzden, Schopenhauer çilecilik, iffet ve şefkat gibi erdemleri, insanın içsel huzura ulaşabilmesi için kaçınılmaz bir yol olarak görmüştür.
Ancak Schopenhauer'ın felsefesinin en dikkat çeken yanı, Tanrı'yı reddetmesidir. Schopenhauer, eğer Tanrı varsa, O'nun da kötü olması gerektiğini savunur. Çünkü dünya, acı ve ıstırapla doluysa, bu durum ancak kötü bir İrade'nin varlığıyla açıklanabilir. Bu noktada, Schopenhauer'a göre, dünyanın kötücül doğası, Tanrı'nın varlığını sorgulatır. Dolayısıyla, geleneksel dini inançları ve ahlaki değerleri de eleştirir, ama bu eleştirilerini kendi karamsar bakış açısına uygun şekilde şekillendirir.
Felsefi dünyada Schopenhauer'ın en büyük etkilerinden biri Nietzsche üzerinde olmuştur. Friedrich Nietzsche, Schopenhauer’ı genç yaşlarda keşfetmiş ve onun düşüncelerinden büyük ölçüde etkilenmiştir. Schopenhauer ona, hayatın anlamı ve değerini sorgulayan bir çerçeve sunmuş, ancak Nietzsche, bu düşüncelere karşı daha radikal bir yaklaşım geliştirmiştir. Nietzsche, Schopenhauer'ın karamsar dünyasında bir şekilde sıkışıp kalmak yerine, hayatı onaylayan bir felsefe geliştirmiştir. O, "hayatın kendisini" kutlamış ve dünyevi değerleri benimsemiştir. Schopenhauer'ın aksine, Nietzsche için hayatın amacı, mutluluğu ve anlamı sadece dünyevi deneyimlerde, bu dünyada aranmalıdır. Nietzsche, ahlakın evrensel bir dayanağı olmadığına, her bireyin kendi değerlerini yaratması gerektiğine inanmıştır. Ona göre, insanların "iyi" olarak kabul edilen davranışları, çoğu zaman bencil saiklere dayanır ve bu durum, toplumun idealize ettiği ahlaki değerlerin sorgulanmasını gerektirir.
Nietzsche'nin "güç arzusu" fikri, onun insan doğasına ve topluma dair en radikal görüşlerinden birini ortaya koyar. Nietzsche, "iyi adam" olarak kabul edilen kişinin aslında güç ve egoyu arzulayan bir varlık olabileceğini savunur. "İyi adam" olarak tanınan kişi, toplumun değerlerine uyan, ama bu değerlerin ardında egoist ve bencil saikler taşıyan bir insandır. Nietzsche, bu çelişkili durumu "insan - çok insan" olarak tanımlar ve insanın, kendi zaaflarını ve içsel güç arzusunu kabul etmesi gerektiğini söyler.
Nietzsche'nin düşüncelerinin en belirgin yönlerinden biri de, onun ahlaki ve dini değerlere karşı gösterdiği radikal eleştiridir. Schopenhauer gibi, Nietzsche de geleneksel dini ve ahlaki anlayışları reddetmiştir; fakat onun bunu yapma biçimi çok daha keskin ve serttir. Nietzsche, "Tanrı öldü" diyerek, hem geleneksel dini inançları hem de bu inançların yarattığı ahlaki normları reddetmiştir. Nietzsche'nin felsefesi, insanın kendi değerlerini yaratma sorumluluğuna sahip olduğu, kendi gücünü keşfetmesi ve kendi hayatını özgürce inşa etmesi gerektiği vurgusunu yapar.
Bu iki filozofun fikirleri, birbirlerinden çok farklı olsa da, insanın varoluşunu ve dünyaya bakışını sorgulayan derin düşünceler içerir. Schopenhauer, dünyanın acı ve ıstırapla dolu olduğunu söylese de, Nietzsche hayattan anlam bulmak için dünyevi değerleri benimsemiştir. Schopenhauer, Tanrı'yı ve geleneksel ahlakı reddederken, Nietzsche bu reddi çok daha güçlü bir biçimde yapmış, insanın kendi gücünü ve değerlerini yaratma fikrini ortaya atmıştır. Sonuç olarak, Schopenhauer ve Nietzsche, Batı felsefesinin iki önemli ismi olarak, insanın ve dünyanın anlamını sorgulama yolunda birbirinden farklı ama etkileyici izler bırakmışlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder