20 Ocak 2016 Çarşamba

YILKI ATI

Yazar, şair, ressam ve gazeteci Abbas Sayar 1923 yılında Yozgat’ta dünyaya gelir. Hayatının bir bölümünü orada geçirip 1999 yılında vefat ettikten sonra yine o topraklara dönen Abbas Sayar’ın romanları ve hikayeleri de Orta Anadolu insanının hayatını anlatır. Abbas Sayar’ın hayatı, romanlarındaki hayatlara benzer, ya da o, romanlarını kendi hayatından aldığı ilhamla yazmıştır. Sayar, parasızlık yüzünden geç girdiği üniversiteyi yine parasızlık yüzünden de bitiremez. Üstelik, düşlerindeki okuldur bırakıp gitmek zorunda kaldığı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü… Üniversite öğrenimi, hayatında yarım kalan tek şeydir. Sayar, adını 1970 yılında TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda derece alan ilk romanı Yılkı Atı’yla duyurdu. O yıllarda bir “edebiyat olayı” olarak nitelendirilen bu romanın ardından gelen Çelo (1972) romanı 1973 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü, Can Şenliği (1974) romanı ise 1975 Madaralı Roman Ödülü’nü getirdi Sayar’a. Yozgat’ta bir dönem de çiftçilik yapan yazar, ömrünün son yıllarını Ayvalık’ta resim yaparak, roman ve şiir yazarak geçirdi.

Yılkı Atları...Özgürlüğe koşan atları betimler. Sahipleri tarafından yük taşımada kullanılan ve belli dönemlerde ise doğaya salınan, şayet yaşıyorsa tekrar yük taşımada kullanılan çilekeş atlardır. Belli periyodlarla kendi tabiatına paralel bir başka dünyayla muhattap iken sonrasında vahşi doğaya salınması ve ayakta kalması iki arada kalmış bu hayvanları daha güçlü yaptığı varsayılır. 

''Üssüğünoğlu İbrahim çift sürmektedir. Kış gelmek üzere...Buralarda kış sertleşen rüzgarlardan ve yapraklarını döken kavaklardan belli olur.''
"Duyduk, rüzgar efendi duyduk. Kış geliyor diyorsun. Hoş geldi, sefalar getirdi. Gökten ne yağdı da yer kabul etmedi? Sen öyle delicoş esip durma. İşleme fakirin ciğerine..."
"Yüz yıl yaşamalıydı Doru.. Üç yüz yıl yaşamalıydı Doru.. Dünya genişti. Eni yoktu bucağı yoktu. Allah rızkına kefildi cümle yaratığın."
"Bir at arabaya koşulmaya görsün. Kredisi beş paralık oldu demektir." 
"Ulan Doru, ne de olsan cinsin pak. Piç miç derler ya, halt etmişler. Senin baban atların şahı imiş." 
"Köylüler şubata "güdük şubat" derler, "tez geçer" derler. Aydan saymazlar. Son tembellik ayıdır Martla birlikte talim borusu çalar köyde. İş başa düşer, kanlar kaynar." 
"Daha misafirliğin bitmedi haa.. Dipdiri olsan da bu günlerde yine bırakmam seni... Görmüyor musun havayı? Yine poyraza döndü yel, yine gâvur gibi ciğere işlemeye başladı.
“Güçlü, hırslı bir at kişnemesi ovanın dört bir yönüne dağıldı. Dağınık düzen otlayan sekiz on at başlarını kaldırdılar ve kulaklarını diktiler.
İçlerinde güçlü, kuvvetlileri vardı. Kimi kahra uğramış zavallı, kimi yılkının alışığı?”
“Hesaptan düşülmüş, defterden silinmiş”
Yazar romanında, insanları (Yılkı At) ile sürekli değişmekte olan dünyalarına ilişkin birleştirilmiş yorumlarının onların gerçekliğini oluşturduğunu anlatmaya çalışmaktadır. İnsanlar sürekli dünyaya ilişkin kendi görüşlerini ya da yorumlarını oluştururlar. Çevremize bakındığımızda bazı insanlar sabit fikirlidirler ve dünyaya bakış açılarını nadiren değiştirirler. Gerçek dünya değişse de onlar kendi gerçeklerine bağlı kalmayı tercih ederler. Her insan kendi kişisel yapılarını geliştirir ve bunlara yorumlama, yordama yoluyla böylelikle çevresini kontrol etme açısından kullanma eğilimine girebilmektedir. Kelly: ''Kişi benzerlerini yapılandırmak suretiyle olaylarla ilgili beklentiler geliştirir'' der. Bu düşünceyi Sayar'ın toplumsal bir gözlem yoluyla ve kendi hayatı üzerinden yaptığı sonucu açmak gerekirse: kendi beklentilerini, geçmiş deneyimlerini kullanarak yapılandırmaktadır. Sülüğünoğlu İbrahim ise insan doğası olarak temelde tutucu bir eğilime sahip dünya sistemidir ve olayların daha önce oldukları gibi olmasını bekler. Geleceği yordayabilmek  için geçmiş olayları yapılandırır ve sonra bunlar arasındaki farklılıkları, benzerlikler arasında devamlılığını ortaya çıkartmak istediğinin vurgusu, '' İbrahim'' aslında Sayar'ın gizli özne olarak kullandığı kapitalist sisteme işaret de sayılabilir. Yılkın At ''Doru, Aygır, Demirkır'' ise kendisi ve sistemin içine dahil olmamaya çalışan insanlardır. Romanda anlatılmak istenen temel konu kişinin seçtiği alternatif onun oluşturduğu sistemin tanımı ve genişlemesini mümkün kılacak seçenek olarak kaleme alınmıştır. Romanda konu edilen insanlar, ''İbrahim, Mustafa, Hasan, Hatice'' seçimlerini olayları bekleyişlerine göre yapanlar ve bu seçimler onların iki uçlu alternatifleri arasında olan kişiliklerdir. Köyde yaşan diğer köylülere yer verilmemesi ise sisteme karşın ek eylemleri yazar, okuyucuya yordamlama yoluyla aktarmaktadır. Gölge oyuncuları gibidirler... Okuyucuya anlatılmak istenen 1960-1970'ler de Anadolu'daki toplumun, bugüne aktarılan gerçekliğin bizim yapabileceğimiz ya da yaşayabileceğimiz şeyleri sınırlandırma göstergelerini sunmaktadır. Yaşayabileceğimiz şeyleri sınırlandıran düşüncenin aslında kendimiz olduğunu anlatmaya çalışır. Çünkü biz okuyucular gerçeği yapılandırma ya da yorumlama biçimimizi yine kendimiz seçeriz. Yazar ise gerçekliği bize en fazla yardım edeceğine inandığı yolla anlatmayı tercih eder. Toplumsal yapımız gereği geleceği yordamanın tek yolu olduğu için bizler sürekli biçim değiştirerek kişisel yapılarımızın kullanışlılığını belirlediğimizi gizlice verir...  Bu gizil içinde ise birinci yol harita niteliğinde ve halihazırda içinde yaşadığımız yapılar içinde geleceği-düşünceyi netleştirme de seçtiğimiz en güvenli yoldur. İkincisi ise daha çok yaşamın yeni yönlerini keşfedilmesine yardımcı olan maceracı yoldur. Ancak bu şekilde toplum içinde yapı sistemimizin uygulanabilirliğinin genişletilmesidir. Karanlık bir ufukta gittiğimizde daha fazla şeyin belirli belirsizliği içinde farkına varılmayan ya da farkına varmaya da böylece çalışırız. Güvenli ya da maceracı yollardan hangisini seçmiş olursak olalım herhangi bir kişisel yapının kutbuna daha fazla değer verme eyleminde ya da tam karşısında olabilmeye çalışırız. İşte Yılkı Atı, her iki yolu da tercih etmeyen Doru'nun hikayesidir. Örneğin: dünyayı tehlikeli bir yer olarak gören biri karşılaştığı yabancıya tehlikeli olarak düşünecek ve güvenli yolu seçecektir. Maceracı bir yolu seçen bir diğer kişi yeni tanıştığı kişileri dostça insanlar olarak algılamayla yeni yollar deneyecektir. 
Sayar: '' Bizim millet davulun iki tarafına da vurur.''der
Menfaat sağlamak üzere,bir çıkar beklentisi içinde olup,ahlaki ve insani değerlerden uzaklaşılması insanların elindekilerini de kaybetmesine neden olan sistemi Anadolu Dilinin sadeliği içinde verilmeye çalışılmış.




Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...