Herzen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Herzen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2016 Perşembe

Hiçbir şey Kalpleri Birbirine Bağlamaz/ Herzen

Rus İvan Yakolev Almanya'ya geziye gider; orada 16 yaşındaki Henrietta ile tanışır, hoşuna  giden bu kızı kaçırıp Rusya'ya getirir ve onu metresi yapar. 1812'de bir çocukları olur, adını Alexsandr Herzen koyarlar. Özgürlüğü özleyerek büyüyen Herzen özgürlük kavgasına atılır. Demokratik düşüncelerinden dolayı siyasete karışır. 1834'de tutuklanır, dokuz ay hapis yatar sonra sürgüne gönderilir. İvan Yakolev zevk düşkünü varlıklı bir kardeşi vardır; serf kadınlarından oluşan harem kurmuştur.  Haremdeki köle kadınlardan biri 1817'de Natelie'yi dünyaya getirir. Herzen'den beş yaş küçük olan Natelie onu ağabeyi gibi görerek büyür. Onları birbirlerine yaklaştıran öncelikli etken kardeş babalarının gayrimeşru çocukları olmalarıdır.

1836 yılında Herzen sürgündeyken başlayan yazışmalardan bir ''mektup aşkı"doğar. Herzen siyasi hedefleri olan bir adamdır; aşk onun kuvvetlendiricisidir. Oysa Natelie için aşk her şeydir; ona göre hayatın amacı aşık olarak ölünceye kadar yaşamaktır. Natelie yalnızca yüreğiyle yaşayan, en büyük tutkusu ''sevmek" olan bir kızdır. Herzen ise hem beyni, hem yüreği için yaşayan bir gençtir; sadece aşk ona yetmez. Aşk sadece cinsiyetler arasında ortaya çıkmaz. İnsan özgürlüğe de aşık olabilir. Herzen gibi...

1838 yılında birbirine romantik biçimde aşık olan Herzen ile Natelie evlenirler. Mutlu günler yaşarlar. 1840 yılında mutlulukları bölünür; Herzen Rus otokrasisi tarafından bir yıl sürgüne gönderilir. Herzen sürgünden, toplumu yöneten baskıcı iradeye karşı içinde nefret taşıyarak döner. 1846'da Herzen'in babası ardında büyük bir servet bırakarak ölür. Böylece Herzen Rusya'dan kaçıp yurtdışına gitme olanağına sahip olur.

Bu arada Natelie-Herzen aşkından üç çocuk doğurmuştur. Aşkın üzerindeki ateş yavaş yavaş soğuma başlamıştır. Ayrıca Herzen, Natelie'nin hamilelik dönemlerinin birinde, güzel bir hizmetçi kızla yakalanmıştır; aşkın üzerine "aldatma ihanetinin" gölgesi düşmüştür. Ama alışkanlığın yarattığı sevgi, çocuklar, onları bir arada tutar. 1846 yılının ortasında Natelie, Herzen'e şöyle yazar:

"Şimdi sakin limana ulaştık. Evet Alexander, romans bizi terk etti. Artık çocuk değiliz. Yetişkin insanlar olduk. Daha derin, daha berrak görüyoruz, duygularımız daha basit...
Yaşamaktan ve idollerimize tapmaktan sarhoş olduğumuz gençliğimiz, geçmişin bizi alıp götüren, kendimizden geçiren heyecanları artık yok. Hepsi uzaklarda, geride kaldı. Seni hep üzerinde görmeye alıştığım kaideyi ve başının etrafındaki kutsal haleyi artık göremiyorum. Kayan bir yıldıza bakıp seni düşündüğüm anda senin de beni düşündüğüne artık inanmıyorum."


Bu sözlerden anlaşılır ki, Herzen- Natelie aşkı evlilik kurumunun zincirleri altında heyecanını yitirmiş, olağan bir mutsuzluğa dönüşmüş, duygusal boşluk ortaya çıkmıştır. Aşk duygusal boşluk tanımaz, balon gibi söner.

Ocak 1847'de Herzen-Natelie ve çocukları yurtdışına çıkarlar. İki aylık bir yolculuk sonrası Mart 1847'de Paris'e varırlar. Altı ay gibi kısa bir süre kalıp İtalya'ya yerleşirler. İtalya'da Rus aristokratlarından olan Aleksis Tuchkov'un ailesiyle tanışırlar.  Tuchkov ailesinin 18 yaşındaki kızları Natelie ile Herzen'in karısı Natelie arasında aşk başlar. Herzen, Tuchkov ailesiyle birlikte Paris'e dönerler. İki Natelie arasındaki aşk burada da devam eder. Küçük Natelie ailesiyle birlikte Ağustos 1847'de Rusya'ya döner; ama aralarındaki aşk mektupları varlığını sürdürmeye devam eder. Natelie Herzen'in, küçük Natelie mektubunda aşkını sunar:

"Sen gideli ruhum, dalı kesilmiş bir ağaç ne hisserderse onu hissediyor; baygın, hissiz, aptalca bir ağrı. (...) Evet! Sana müthiş aşığım. Mektupların aşkımı aydınlatıyor. Beni mutlu ediyor ve artık beni sevmesen bile mutlu edecek. İtalya'da yeniden doğdum. Ne kadar güzel günlerdi." 

Alman şair George Herweng yazdığı politik şiirler sayesinde 1841-1842 yıllarında şöhrete kavuşur. 1843 yılında Berlinli zengin tüccarın kızı Emma ile evlenir. Bir süre İsviçre'de yaşadıktan sonra Paris'e taşınırlar. Bakunin, Herwengh ile Herzen tanışırlar. İlerleyen zamanda iki aile arasında 1849-49 yıllarında sıkı dostluk gelişir. Herweng kadınların ilgisini çeken yakışıklı  bir adamdır, ayrıca duygusal bir yapıya sahiptir. Bu arada Herwengh-Emma çifti üçüncü çocuklarının dünyaya gelmesini beklemektedir. Evlilikleri içsel sorunlar barındırır. Herzen onlara hem maddi hem manevi dostluk gösterir; yardım eder. Herzen'in karısı Natelie ile Emma arasında da arkadaşlık kurulur. Natelie, Emma'nın sorunlarını bilmektedir; ancak Emma'yı değil Herwengh'i desteklemektedir. Bir kadının kadını destekler gibi görünmesi ya da arkadaşlık kurması zayıf yönlerini bilme duygusundan geçer; nitekim Natelie de böyle yapar.

Fransız polisiyle başı derde giren Herzen apar toar Cenevre'ye kaçmak zorunda kalacaktır. Herwen kısa bir zaman sonra dostluk gösterisinde bulunmak amacıyla Natelie'yi de yanına alarak Cenevre'ye doğru yola çıkarlar. Emma'yı Paris'te çocuklarla yalnız bırakarak...Bu arada Herzen Cenevre'de ev tutmuş, hep birlikte yaşamaya başlamışlardır. Herzen politik işlerle, kitap yazmakla uğraşır. Natelie, karısından ayrı kalan Herwengh'i teselli etmeye başlar, yalnızlıklarını paylaşmaya başlamıştır. Ağustos 1849'da artık gizli bir aşk doğmuştur. Herwengh-Natelie aşkı büyürken, Herzen yanı başındaki aşktan habersizdir. 
1849 Aralık ayında Herzen Paris'e gider, Emma'yı ziyaret eder. Emma'dan kocası hakkında duyduğu sitemlere şaşırır kalır. Bu arada Natelie'den Paris'e gelen mektuplarda Herwengh övülmektedir Emma'ya...Herzen'in aklına kuşku düşer; olumsuz kuşku canavarı bir kapıdan girdi mi tüm benliği paramparça eder. Herzen huzursuzluğun kasırgasına kapılır. Natelie'ye soğukkanlı; kuşkularını açıkca ortaya koyacak mektubu yazar, Ocak 1850. Natelie ya yalan söyleyecek ya gerçeği söyleyecektir:

"Düşündüm, düşündüm: Neden? Ve ağladım, ağladım. Belki bütün suç bende, belki yaşamaya layık değilim.Fakat, eskiden akşamları seninle başbaşa kaldığımız zaman hissettiklerim hiç değişmedi. Kendime karşı ve tüm dünya huzurunda masumum, kalbimde hiçbir utancın lekesini taşımıyorum."

Herzen'in kuşkuları bu mektuptan sonra daha da artacaktır. Ortacılığın, gerçeklerin şu ya da bu yanını örtmek ihtiyacından doğduğu bilmektedir. Natelie'ye mektubunda şöyle yazar:

"Mektubunda bana yabancı gelen değişik bir ses var; kederin değil, başka bir şeyin sesi...Gelecek henüz bizim ellerimizde ve sonuna kadar gidecek cesarete sahibiz. Eskiden kalbimize acı veren sırları birbirimize açtığımızı hatırla; ya Herweng'in aramızdaki uyumu bozan yanlış ses olduğu ortaya çıkacak, ya da benim..."

Natalie çıkmaz sokağa girmiştir. Ne Herwengh'i gözden çıkarmak ister, ne de Herzen'i. Mektuplarla Herzen'in kuşkularını dağıtmasının olanaksız olduğunu anlayan Natelie Paris'e gitmeye karar verir. Herzen'i ikna etmenin yolu onun yanında olmaktır. Paris'e hareket eder, Herwengh'e, Herzen'in hasta olduğu söyler. Natelie'yi karşısında gören Herzen yumuşar. Aralarında eskisi gibi ilişki başlar; Natelie bir ay sonra hamile kalır Herzen kendince huzura kavuşmuştur. Üstelik Natelie, Herzen'in, Emma'yı savunan tutumlarını destekler. Herweng'e mektup bile yazar:

"Emma'nın kederli halinden o kadar etkilendim ki, ne büyüleyici mektubun için sana mektubun için sana teşekkür edebiliyor, ne de dilediğim gibi cevap yazabiliyorum. Mektuplarını bize getiren o'dur bizzat o. Ellerinde su dolu bardaklarla karşınsında duranları seyrederken susuzluktan ölen birini düşün- bu hayal sende nasıl etki yaratıyor? Şimdi de elinde bardak olan kişinin duygularını anlamaya çalış- bu benim dayanamayacağım işkencedir."

Bu mektup üzerine Herweng karısı Emma'yı Şubat 1850'de Paris'ten Zürih'e çağırır. Sekiz aylık ayrılık sonrası karı koca ilk kez yüz yüze karşılaşırlar. Emma, Herwengh'i içine kapanık dünyasında küskün halde bulur. Kocasının iç dünyasında ruhsal fırtına yaşadığını anlar; onu itirafa zorlar. Herwengh üç hafta dayanır; sonunda Natelie ile yaşadığı aşkı itiraf eder. Herwengh'in acıklı "beni bırakma" yalvarışlarının etkisi altında kalan Emma, Herwenh'i affeder. Emma, Natelie- Herwengh aşkının geçici olduğu düşünür.

Devam edecek...

Kaynakça: Carr, Edward Hallet, Romantik Sürgünler 





3 Ağustos 2016 Çarşamba

"Hayat Bana Düşünmeyi Öğretti, Fakat Düşünmek Bana Yaşamayı Öğretmedi"

Rus düşünürü, edebiyatçı, filozof Aleksandr Herzen siyasi görüşleri açısından devrimci demokrat olarak bilinir. 6 Nisan 1812'de Moskova'da dünyaya gelir. Bir Rus Soylusuyla bir Alman çocuk bakıcısının evlilik dışı çocuğu olduğu bilinir. Herzen, düşünsel anlamda tarihsel belirlenimciliğe inanmaz. Umutlarını daha çok oluşun yaratıcı gücüne bağlar. Batıcılığa olan zaafına rağmen , Rus köylü geleneğine inancını korur. 

Köy topluluğunu tarıma dayalı sosyalizmin temeli olarak görür ve bu topluluğu Rusya açısından korunması ve geliştirilmesi gereken bir kurum olarak değerlendirir. Rusya'da bir çeşit küçük burjuva köylü ideolojisi anlamına gelen "Narodnizm"in kurucularındandır. Düşünceleri ve eylemleri nedeniyle Rus Çar'ı tarafından iki kez sürgün cezasına çarptırılır. 1847'de Avrupa'ya göç eder. İngiltere'de "Özgür Rus Basım Evi"ni kurar. Çan dergisini yayımlar. Rus halkının aydınlatılması için kitaplar yazar. Herzen'in önemli kitapları arasında: Bilimsel Heves, Kabahat Kimde?, Geçmişim ve Düşüncelerim yapıtları sıralanabilir.

19. yüzyıl başından ortasına kadar olan sürede Rus edebiyatında, çok tanınmış edebi karakterlerle yaygınlaşmış bir “lüzumsuz adam” geleneği olmuştur. Aylak/Lüzumsuz Adam fikri Rusya’ya özgü olsa da kültürlerin, insanları konformist ve uyumsuz olarak sınıflandırması daha geniş bir olgunun parçasıdır.
Batılılaşma yanlısı olan aydınlar ise Rusya’nın kurtuluşunun bireycilik ve akılcılık değerlerinde yattığını öne sürmüşlerdir. İşte Batılılaşma yanlısı/Batılılaşmış Rusların arzuları lüzumsuz adam portrelerine yansımıştır. Genellikle Batı Avrupa üniversitelerinde okumuş ve ülkelerine geri dönmüş olan aydınlar Batı tarzı eğitimleri nedeniyle Rusya’ya, Rus oldukları için de Avrupa’ya uyum sağlayamamışlardır.
Rus yazarların uyumsuz kahramanı ikircikli bir tavırla yansıtmaları ile Rus edebiyatında lüzumsuz adam geleneği oluşmuştur. 
Herzen, Suçlu Kim? (1846) adlı toplumsal romanında aylak, hayata uyum sağlayamadığı için kendini toplumdan soyutlamış, kitap ve düşünce dünyasına kapanmıştır.


Rus edebiyat tarihinde, saf anlamda ilk “toplumsal” roman olarak değerlendirilmektedir.
Ünlü Rus Edebiyatı eleştirmeni Belinski, Suçlu Kim? adlı romanı, çağdaş Rus yaşamını toplumsal ve psikolojik açıdan ele alması bakımından çok önemli olduğunu niteler.
İngiliz felsefeci Isaiah Berlin ise “Herzen’in romanı 1840’ların düşünsel mayalanmasında ciddi bir rol oynadı. Toplumsal ve ahlaki anlamda önemli bir yapıttır ve Herzen’in kişiliğinin de mükemmel bir ifadesidir” demiştir.
 Aynı zamanda Herzen'in  asi ve uysallık içinde çarpışan kişiliğini, karakterinin parçalarını oluşturan özel yanlarını yaşamını konu aldığı kitapta şöyle özetler:

"En aptalca hataları kendime rağmen yaptım; her zararı, her şey apaçık biçimde gözlerimin önünde gerçekleştiği halde sineye çektim. Bütün önemli olaylarda, kendime itaat etme, irademin sözünü dinleme gücüne sahip olsaydım, acaba yaşamımdan kaç talihsizlik, kaç felaket eksik olurdu? (...)Neden daima itilip kakılmama izin verdim? Uysallığımın nedeni, çocukça bir utanç ve çoğu kez karakterimin iyiliğinden- dostluk, sevgi, düşkünlük- kaynaklanan bir tezcanlılık ve ataklıktır."der

Kendi hayatı da lüzumsuz adam edebi tipi gibidir, içinde yaşadığı toplumla çatışan aciz aristokrat gibi; hayalci ve faydasızdır; başarısızlığa uğramış bir idealisttir; toplumsal ve etik sorunlara duyarlı, ama kısmen kişisel zaafları, kısmen de eyleme geçme özgürlüğü üzerindeki toplumsal ve kişisel sorunlarından dolayı eyleme geçemeyen bir yapısallığı yansıtır.


Her insanın doğası gereği, doğar doğmaz yaşadığı ilk duygular, hayata karşı güvensizlik, umutsuzluk beslemek ve yaşlılık korkusudur. Herzen'in de yaşı ilerledikçe melankoliye kapıldığını, yaşlılığın verdiği korkusunda da başkalarına muhtaç olma korkusu yattığını, hayatın ve insanların onu umutsuzluğa sevk ettiğini 1864 kaleme aldığı şu cümlelerle ifade eder:

"1851'den bu yana hiçbir yıla böyle dehşet duygusu içinde girmememiştim; ne kendimle ilgili olaylarda ne de politik faaliyetlerimde hiçbir umut ışığı göremiyorum... Hayat boyu kurduğum bağlar birer birer kopuyor. Kendimizi birbirimizin gözünde düşürüyoruz. Bu mu yaşlılık? Defne dalları soluyor, geride sadece genç görünmeye çabalayan yaşlı yüzler kalıyor. Aile yaşamımda uyum yok. Görevler gittikçe zorlaşıyor, bencillikler daha inatçı...Hepsi bütün ağırlığıyla yeni kuşağın üzerine çökecek. Her yerde kasvet, dehşet ve kan..."der

Batılı akılcı düşünce onu, yalnızlaşma, bireycilik, maddi ya da manevi ölüm; diğeri ise, dünyayı olduğu gibi kabul eden, karşılıksız sevgiyle ve herkes, herkesten sorumludur yaklaşımıyla belirlenen sona doğru ilerletir. 

Tarihsel süzgeç Herzen'i son yıllarında içine düştüğü umutsuzlukla onu hatırlamaz; tam tersine 1855'te oğlu Aleksandr'a yazdığı ithaf mektubuyla anar:

"Yaratmıyoruz, yıkıyoruz; yeni bir gelecek vaat etmiyoruz, sadece eski bir yalanı reddediyoruz. Çağdaş insan sadece köprü kurar; başkası, yarının henüz meçhul insanı geçsin diye. Belki sen onu göreceksin. Bu yakada kalma. Devrimle birlike mahvolmak, kutsal gericilik içinde kurtulmaktan çok iyidir.
Devrim, büyük toplumsal değişim dini; sana öğütlediğim yegane dindir. Bu din; cennet, ödül vaat etmiyor; kendi bilinci ve vicdanı yok. Zamanı geldiğinde vatanına, halkına bu dini anlatmaya git; onlar bir zamanlar sesimi sevmişlerdi, belki de beni hatırlayacaklardır."der

Aslında tam olarak yaşlanma korkusu değildir onun yaşadığı; dünyada bir iz bırakamadan yok olup gitmekten korkmaktadır. Herzen, hayatını istediği gibi yaşayamamak ve zamanın da haddinden çabuk geçmesi ile hiçbir hayali gerçekleşmez.
İnsanlar hayatı sevdikleri yaşlanınca ya da ölünce unutacaklarını düşünürler. Suyun şelaleden akışındaki intihar gibidir, hayat...

Bu korkunun nedenlerinden biri de ölüme yaklaşması, bir açıdan bilinmeyene yaklaşması. Malum ne olacağını bilmeyen bilmediğinden yaşlanma ve ölüm korkusu iç içe geçer, insanlarda. Herzen'de acı sona doğru hayatı çözümsüz bırakıp ayrılmıştır, 1870 başında akciğer kanserine yakalanan Herzen dünya hayatından ayrılır...
Böylece sorunları biter; ölüm, ölen adına tüm sorunları çözer.
İnsanlar birbirlerini değiştirmeye çalışır. Değişimi isteyen başaramazsa değişmeyene öfke duyar, şayet başarırsa değişen değiştirene öfke duyar...Herzen adına aşk  hayatı onun için dünyanın bir felaketi ve menfur deliliğine yol açmıştır hayatında ve ruhunda...

Tahmin edeceğiniz gibi bir sonraki blog konusu Herzen'in aşkları olacak.

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...