JUNG’UN
Jung,
kolektif bilinçaltını dolduran en ilginç arketipal unsurlardan biri “Persona”
adlı arketipe özellikle önem vermiştir.
“Persona”
ile Jung; herkesin kendi hayatında oynaması için adlandırıldığı “maske” ve “tiyatro
kısmı” anlamına gelir.
“Gölge”
kavramından farklı olarak, ifade edilmeyen, potansiyel, çıkarılan ve gizlenen
şeylere değinen, “Kişi” adı verilen arketip, başkalarıyla ve toplumla olan
ilişkide inşa edilen ve “sahnelenen” şeyleri ifade eder.
O
zaman bireyin kendi kültürüne, onu çevreleyen sosyal beklentilerine, onları
belli bir yola bağlayan bir tür kamuflaj bir adaptasyondur.
Bu
maskenin ardında bireyin “Gerçek Benliğini” ne kadar kabul edilemez, utanç
verici ve tekil karakterize ettiği gizli kalacaktır.
Jung’un
herkesin kendini fark etmesi için çağrıldığı yol ya da süreç dediği “Tanımlama
Süreci”, diğeriyle bağlantı kurmak için bir “maske”ye başvurma ihtiyacının
üstesinden gelmekten geçer.
Bu,
hem ait olma kültürünün sosyal, ahlaki ve baskıcı kısıtlamalarına kendi
teslimiyetini aşma süreci, hem de bireyin “Gerçek Benliğini” karakterize eden
şeyin kendini onaylama, aktif tanıma ve değerleştirmedir.
Jung’un
da vurguladığı gibi, konunun koştuğu risk, bu maskeyle özdeşleşmesi ve “kendi
oyununa inanması” ile sonuçlanması durumunda maskeyi öznelliği ile
karıştırmasıdır.
“Persona”
konsepti, psikanalist Donald W tarafından hazırlanan “sahte benlik” ile tekil
rezonanslar sunar.
Winnicott’un
teorisi “Sahte-Benlik” çocuğun öznelliği ile dış dünya arasındaki temasın
etkisi olacaktır: Çevresinin ve dünyanın “medeniyetin talepleri” arasındaki
çatışmalı ilişkiyi hafifletmek için yararlı bir tür koruma bariyeri veya tampon
alan denilebilir.
Bu
kavramlarda öznelliği yakalayan, onu başkalarının gözünde “kabul edilebilir”
hale getirecek şekilde yönlendiren, özdeş, kültürel, ahlaki, etik ve
davranışsal yönler vardır.