Nietzche etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nietzche etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Haziran 2024 Pazar

İYİ KÖTÜ

Sorumluluk ve suçluluk kavramları, insan deneyiminde derin izler bırakan, hem ahlaki hem de psikolojik boyutları olan önemli konulardır. Bu kavramlar, eylemlerimizin sonuçlarından nasıl sorumlu hissettiğimizi ve bu hissin nasıl şekillendiğini anlamamıza yardımcı olur. Sigmund Freud'un psikanalitik yaklaşımı, bu konuda önemli bir ışık tutar. Onun id, ego ve süperego kavramları, insanın içsel dürtülerinden bilinç düzeyindeki uyum sürecine ve ahlaki değerlerin temsilcisine kadar uzanan bir yelpazeyi kapsar.

Ego, bilinçli benlik olarak işlev görürken, süperego toplumsal ve ahlaki normların içselleştirilmiş temsilcisidir. Freud'a göre, bu içsel yapılar, insanın vicdani muhakeme süreçlerinde kritik bir rol oynar ve eylemlerimizin ardındaki motivasyonları belirler. Ego'nun gerçeklik ilkesine uyum sağlaması, süperego'nun ise ahlaki değerlerin temsilcisi olarak işlev görmesi, bireyin sorumluluk duygusunu derinlemesine etkiler.

Ancak, sorumluluk duygusu sadece kendi eylemlerimizden değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde de şekillenir. Toplumsal sorumluluk duygusu, bireylerin birbirine ve topluma karşı olan sorumluluklarını tanımlar. Örneğin, toplum içindeki haksızlıklara sessiz kalmak veya bu haksızlıklara karşı çıkmak arasındaki fark, bireylerin ahlaki vicdanlarını ve toplumsal sorumluluklarını nasıl algıladığını gösterir.

F. Nietzsche'nin düşünceleri ise ahlaki değerlerin ve iyilik-kötülük kavramlarının göreceli ve değişken olduğunu vurgular. Nietzsche'ye göre, "iyi" ve "kötü" kavramları, güç dinamikleri ve toplumsal değerler tarafından belirlenir ve zaman içinde dönüşebilir. Bu perspektif, ahlaki değerlerin ve dolayısıyla sorumluluk ve suçluluğun kültürel ve tarihsel bağlamlardaki değişkenliğini anlamamıza yardımcı olur.

Freud'un ve Nietzsche'nin teorileri, sorumluluk ve suçluluk duygularını anlamamıza yardımcı olurken, bu kavramların evrimsel ve kültürel bağlamlardaki değişkenliğini de göz önünde bulundurmamız gerektiğini hatırlatır. İnsanın kendine ve diğerlerine karşı duyduğu sorumluluk duygusu, hem bireysel gelişimin hem de toplumsal düzenin temel yapı taşlarından biridir.

Sonuç olarak, psikanalitik teori ve felsefe, insanın içsel dünyasının karmaşıklığını keşfetmemizde ve toplumsal ilişkilerimizi daha iyi anlamamızda kritik bir rol oynar. 

15 Ağustos 2023 Salı

NİETZCHE VE BABA WARGNER

 

Friedrich Nietzsche’nin tanıdığı tüm insanlar arasında besteci Richard Wagner (1813-1883) şüphesiz, onda en derin izlenim bırakan kişidir. Nietzsche, Wargner ile müzik açısından düşünsel anlamda aynı yaştaydı. Bu nedenle 1868’de tanıştıklarında 23 yaşındaki genç bilge, Wargner'i bir tür vekil baba gibi gördü denilebilir. Ama Nietzsche’nin asıl önemsediği şey Wagner’in birinci sınıf yaratıcı bir dahi olmasıydı. Nietzsche’nin düşüncesine göre dünyayı ve tüm acılarını haklı çıkaran türden bir biridir Wargner.

Nietzsche erken yaştan itibaren müzik tutkusu ve öğrenciyken doğaçlama yeteneğiyle sınıf arkadaşlarını etkileyen yetenekli bir piyanisttir. 1860’larda Wagner’ın yıldızı yükselir. 1864’te Bavyera Kralı II. Louis’in desteğini almaya başladı; Tristan ve Isolde 1865’te, The Meistersingers 1868’de, Das Rheingold 1869’da ve Die Walküre 1870’te gösterildi. Opera izleme fırsatları hem konumu hem de finansal açıdan kısıtlı olsa da Nietzsche Tristan’dan bir piyano notası aldı ve “geleceğin müziği” olarak düşündükleri şeyin büyük hayranlarıydılar.

Nietzsche Wagner’i ziyaret etmeye başladıktan sonra da, Wargner’in eşi Cosima ve çocuklarını da ziyaret etmeye başlar. Luzern Gölü kenarında güzel bir evdir. Nietzsche’nin klasik filoloji profesörü olduğu Basel’den trenle yaklaşık iki saat uzaklıktadır. Hayata ve müziğe bakışlarında, her ikisi de Schopenhauer’den çok etkilenmiştir. Schopenhauer’un yaşamını esasen trajik olarak da gördü. Sanatın değerini vurguladı, insanoğlunun varoluşun sefaletleriyle yüzleşmesine yardımcı oldu ve müziğin gururunu dünyanın altında yatan durmaksızın savaşan iradenin en saf ifadesi olarak bahşetti görünüş ve içini oluşturan.

Wagner genel olarak müzik ve kültür hakkında çok şey yazmıştı ve Nietzsche yeni sanat formları aracılığıyla kültürü canlandırmaya çalışma hevesini paylaştı. Nietzsche, ilk yayınladığı çalışmasında, Tregadyanın Doğuşu (1872) Yunan trajedisinin ‘müziğin ruhundan’ ortaya çıktığını savundu. Karanlık ve mantıksız bir “diyonisya” dürtüleri tarafından kullanıldı. Sonunda Aiskhylos ve Sophokles gibi şairlerin büyük trajedilerine yol açtı. Sonrasında ise Euripides tiyatro oyunlarında ve özellikle Sokrates’in felsefi yaklaşımında bariz rasyonalist eğilim de ustalaştı ve böylece Yunan trajedisinin ardındaki yaratıcı dürtüyü öldürmüş oldu. Nietzsche’yi bitirmek için şu anda gerekli olan şey Sokratik rasyonalizmin hakimiyetine karşı yeni bir diyonisya sanatıdır.



Söylemeye gerek yok. Richard ve Cosima kitaba bayıldılar. O sırada Wagner, Bayreuth’ta  operalarının yapılabileceği ve işine adanmış festivallerin yapılabileceği yeni bir opera tiyatrosu inşa etmek için para toplamaya çalışıyordu. Nietzsche’ye olan hevesi ve yazıları kesinlikle samimi olsa da, aynı zamanda onu akademisyenler arasında amaçlarının savunucusu olarak yararlı olabilecek biri olarak da gördü. Nietzsche, 24 yaşında  profesörlüğe olağanüstü bir şekilde atanmıştı. Bu nedenle görünüşe göre yükselen yıldızın desteğine sahip olmak Wagner’in şapkasında da olağanüstü bir kalem olacaktı. Cosima da Nietzsche’yi gördü.

Ama Nietzsche, Wagner’e ve müziğine ne kadar tapsa da ve muhtemelen Cosima’ya aşık olsa da kendi tutkuları vardı. Bir süre Wagnerler için ayak işleri yapmaya istekli olmasına rağmen Wagner’in baskın bencilliği ile giderek daha kritik hale geldi. Kısa süre sonra bu şüpheler ve eleştiriler Wagner’in fikirlerini, müziğini ve amaçlarını asimile etmek için yayıldı.

Wagner bir Yahudi karşıtıydı, Fransız kültürüne düşmanlık besleyen Fransızlara karşı şikayetleri daha da ağırlaştırdı ve Alman milliyetçiliğine sempati duyuyordu. 1873’te Nietzsche, Dr. Paul Rée ile arkadaş oldu.

Nietzsche, bir piyanist olarak arzu ettiği şöhreti yakalayamamış olsa da; felsefesi hayata karşı iyimser bir şarkıdır. Düşünceleri notasıdır onun….ancak paradoksal olarak ve kişisel durumuyla az uyumlu olmasına rağmen Nietzsche’nin eserleri her zaman varoluşa “evet” demek için sınırsız fırsatları da gösteriyor: kendi iç yaşamını onaylayan, ruhunun patolojileriyle savaşan bir Apollon’dur.


Nietzsche okumak kadar, onun yaşamını kaleme almak parçalı bir dünyada düzyazıya yerleştirilmiş kaotik bir düşünceyle yüzleşmektir. Kelimelerinin ruhani yoğunluğuna rağmen, aforizmaları anlamsızlığa batmıyor. Nietzsche’nin kendisine karşı olsa da; insanlığa bıraktığı eserlerin dümeni her zaman bir şeylere doğru gidiyor, yazısı limanı kaybetmiyor, denizde bile.

Nietzsche acılarını takdire şayan bir şekilde atlattı. Fiziksel hastalıkları onu çöküşe, intihara ve yaşama karşı ilgisizliğe bağışık yaptı. Acı çekmesi onu dünyada yaşamanın başka bir yolunu düşünmeye itti. Hiçbir şeyin canını acıtmayacağı bir ışık bulmak için çaresizdi. Felsefesi acıya rağmen günlük olaya kök salmak isteme saplantısının saplantısı, derin bir acı eseridir. Nietzsche felsefesi aşkın, ruhunun müziğinin, ondaki derin yaşama sevgisinin eseridir.

6 Şubat 2016 Cumartesi

Yalnızlık Üçlemesinde, Aşk Üçgeni

Lou Andreas Salome (1861- 1937): Alman kökenli kadın edebiyatçı, psikanalist, Rusya'da doğar. Babası Rus generalidir; iyi bir çocukluk dönemi geçirir. Kaliteli eğitimler görür. İnatçı, kendine güveni olan, otoriter bir kişiliğe sahiptir.  Kadının kendi içinde yaşamasını savunan Salome gerçekten de kendi içinde yaşar. Yapıtlarından çok Nietzche, Rilke ile kurduğu ilişkileriyle tanınan Salome, Freud'un öğrencisidir. Bilinen eserleri: Bir Sapma, Nietzche, Dönüp Baktığımda, Kadın Karakterleri.

Salome'nin kimliğini şu sözlerinden tanırız: '' Kimseyi gücendirmemek için her şeyi kendi içine atmak da o kadar acı ki, insanların güvenini ve sevgisini kazanan o uyumlu, itaatkar tavrından yoksun olduğu için insanın yapayalnız kalması o kadar acı ki!''

'' Ben ne önümdeki örneklere göre yaşayabilirim, ne de kendim bir örnek olurum; tam tersine, kendi yaşamımı kendime göre sürdüreceğim, sonuç her ne olursa olsun.'' sözleri bağımsız kişilik yapısını gösterirken, erkeksi davranış eğilimli gibi algılansa da, zamanındaki politik hareketlere katılmaz. ''kendi özgürlüğünden'' yola çıkarak kadın hareketlerinin yanında durur.

Salome on sekiz yaşında ilk aşk deneyimini yaşar, dinsel duygularla çevrilmiş, karşındaki erkeği adeta Yaratıcı gibi gören bir ''aşktır'' algıladığı...
Kırklı yaşlardaki papaz Gillot, evli ve iki kız babası olmasına ramen Salome'ye dinsel duygular aşarak aşık olur. Aşık olmakla kalmaz, karısından ayrılıp Salome ile evlenmek ister. Sonuçta Salome aşkın ikilemli tercihiyle baş başa kalır. Yaratıcı olarak kabul ettiği Gillot'yla evlenip sakin, papaz eşi olarak sükunlu bir hayat yaşayacaktır; veya hayatın ilgin yönlerini keşfedecek kendi yolunda yürüyüp kendi tercihlerini yaşayacaktı. Salome, ikinci yolu kendi tercihlerinin hayatını belirlemesine karar verir.

 Amacı hayatı yurt dışında tanımaktır. Entelektüel çevreye girmek, oradaki dünyalarda kendine dünya kurmak hayallerinin en büyüğüdür. Annesini  zoraki ikna ederek 1880'de  Zürih'e taşınırlar. Felsefe ve sanat tarihi eğitimi görmek üzere okula yazılır, zaman içinde sıradan öğrenci olmadığını gösterir. Kadınsı olmayan görüşleriyle, davranışlarıyla, güzelliğiyle dikkatleri üzerine çeker.

Eğitimi sırasında Salome hastalanır. Hava değişimi yapmasını öneren doktorlar, kışın Zürih'te kalmasının sağlığı üzerinde olumsuz şartları ağırlaştıracağı tehlikeli olduğunu söylerler. Salome ve annesi hava şartları ılıman olan Roma'ya giderler. 
Roma'da, otuz iki yaşında hukuk öğrencisi ve aynı zamanda felsefeye ilgi duyan Paul Ree ile tanışır. Ree'nin yaşamı iddiasız, kendiyle barışık olmayan, hayatı anlamsız gören, kötümserlik filozofu Schopenhauer'in hayranı bir erkektir. 


Mutsuz Ree'nin dünyasına güneş gibi doğan, zeki Salome gökten bir armağan gibi düşer. Kısa zaman içinde de Salome'ye aşık olur ve aşkını itiraf etmekten kaçınmaz. Ree'yi bekleyen yanıt ise ''hayır''dır. Salome aşk değil, beynini geliştirebilecek bir ilişki-arkadaşlık istemektedir. Ree'den öğrenebileceği şeyler vardır; ama ikisi arasındaki ilişkinin aşktan uzak olmasını, dostluk zemininde yürümesini talep eder. Ree aşkını öldürmek için Salome'den uzak kalmaya çalışıp denese de, başaramaz. 

Aşkın, seveni bilinçsizce zorlayan '' sevilen biri olma isteğine'' hep yenik düşer. Aşkını vermeyen Salome'nin adeta kölesi gibi onun istemlerine boyun eğer Ree. Bu tek taraflı aşkın kölelik halidir...

Oysa Salome'nin hayali ilginçtir; entelektüel iki erkekle aynı evde aşkı işin içine karıştırmadan dostça yaşamaktır. Ree, Salome'nin aşkını kazanabilmek umuduyla bu hayalin gerçekleştirilmesine yardım edeceğine söz verir. Sorun üçüncü kişiyi bulmaktır...

Nietzche 1882 yılında otuz sekiz yaşında emekli bir profesördür. Ree'nin değer verdiği arkadaşıdır. İsviçre'den aldığı emekli maaşıyla geçinen Nietzche yalnız yaşamaktadır. Yalnızdır... Uzun yıllar yalnızlığını paylaşacak kadın aramıştır. Hep reddedilmiştir. Kadınlar konusunda umutsuz olan Nietzche özel hayatında ise  pansinyonlarda yaşamaktadır. Birkaç eşyasıyla,ilaç şişeleriyle, gözünün bozukluğuyla, migren ağrılarıyla, mide kramplarıyla oradan oraya sürüklenmektedir. Tam da bu sırada Ree'nin aklına 1882'de başlayacak ''üçlü yaşamın'' üçüncü adamı olarak Nietzche'yi ikna eder.

Salome'nin ''üçlü yaşam'' teklifinde ne evlilik ne aşk vardır.  Nietzche, Salome ile tanışmak için Roma'ya gelir. Tanıştıktan birkaç gün sonra Ree aracılığıyla Salome'ye evlenmeyi önerir. Tabii ki Salome öneriye karşı çıkar ve bunu Ree'ye kesin bir dille ifade eder. Ree hem üçüncü kişiyi kaybetmemek, hem de dostunu üzmemek amacıyla olumsuz yanıtı yumuşatarak Nietzche'ye aktarır.

Nietzche, Salome'yi elde etmeyi kafasına koymuştur. Dostu Ree'nin ise Salome'ye olan aşkını bilmemektedir. Ree'yi, Salome ile aralarında engel olarak görür, Ree'ni varlığından uzak Salome ile başbaşa kalma planlarını yapar. 

Nietzche'ye göre aşk, kadınların zekiliğinin bir icadıdır. 






Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...