Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2015 Çarşamba

AŞK BEYİNDE DEĞİL, GÖZLERDEDİR

Heinrich Heine 1797'de Almanya'nın Düsseldorf kentinde yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Alman şairi Heine devrimci demokrat görüşleri savunan, romantizm akımının temsilcilerindendir. İşçilerin, yoksulların haklarını dile getirir şiirlerinde. Aşk ve deniz sevgisini duygularını resmeder kelimlerle adeta...Philarete Chasles'e yazdığı mektupta şöyle söz eder, denize olan sevgisinden: ''Denizi bir sevgili severcesine severim; şiirlerimde denizin güzelliklerine ve kaprislerine çok yer veririm.'' der
Bir bakıma sabrın insan görünümüne bürünmüş halidir, Heine. Yoksulluğun ne olduğunu biliyordur, protest ruhlu olduğu şu sözlerinden anlaşılır: '' Hiçbir zaman burjuva tarafından başıma taç giydirilsin diye beklemedim.''der
Lise öğrenimi sonrası Hamburg'da yaşayan banker amcasının yanına taşınır. Heine amcasının maddi yardımıyla hukuk öğrenimine başlar. Felsefe, edebiyat ve politikaya ilgi duyar, zaman ayırır. Alman hükümetinin baskıcı uygulamalarına karşı özgürlükleri savunur.
İlginç kişiliğinden gelen hem zarif hem iğneli, alaycı, nükteli, hüzünlü dil karışımını birleştirerek yazar. Her insanın cesaret gösteremeyeceği kişilik yapısı vardır. Kendisiyle kolayca alay eder, zayıf yanlarını göstermekten utanmaz. Şiir, Henie için yaşam kaynağıdır. Moritz Embden'e yazdığı şu sözler dil karışımını sergiler: '' Gerçek ozan yalnız yaşadığı dönemin değil, tüm dönemlerin tarihini yansıtır. Bunun için de her şiir, her günün bir aynası olur.''der

 Henie her insanın bu dünyanın kötülüklerine karşı bir görevi olduğunu düşünür. Sözlerle kahramanlık taslayıp, taşın altına elini koymayanları eleştirir. Heine'yi ilginç kılan özgürlükçü olması ya da kişiliği de değildir. Aynı zamanda Mathilde Crescence arasında yaşanan aşkın yüceliğidir. Heine aşk şiirleri yazmaya Hamburg'da gençlik döneminde başlar. Bu şiirlerin hazırlayıcısı amca kızlarına duyduğu aşktır. Heine önce Amelie'ye, sonra da Therese'e aşık olur. Karşılıksızdır. Geriye gözyaşları, acılar, düş kırıklıkları kalmıştır. Therese karşılık görmediği halde adeta bile bile evlilik teklif eder, reddedilir. Karşılıksız aşlarının karşılığında ürettiği şiirlerini 1827'de ''Şarkılar Kitabı'' ismiyle yayımlar. 
Bu kitap Almanya çapında üne kavuşturur.  Bu dönemde Almanya'da basın üzerinde sansür egemendir. Heine özgürce çalışabileceği Fransa'ya geçme kararı verir, 1832'de Paris'e yerleşir. Kısa sürede Paris'in entelektüel çevresine kabul ettirir. Hugo, Balzac, George Sand ve Chopin'le tanışır. Aşk onun karşısına bu bilgili dünyada çıkmaz. 1834 yılının yaz akşamı Paris'i dolaşmaya çıkar. Heine, bir ayakkabı mağazasının önünde tezgahtarlık yapan Mathilde ile karşılaşır. O an Heine'nin yüreğine aşk okları saplanır. Mathilde on dokuz yaşında, Heine ise otuz yedi yaşındadır. Mathilde yoksul bir ailenin kızıdır. Doğru dürüst okuma yazması yoktur, cahildir ve görgüsüzdür. Düşünsel farklılıklarda uçurumlar vardır. Aşk beyinsel uyuşmazlığı görmezden gelir ama dünya görüşü uyuşmazlığı sorun yaratacaktır. 
Düşünsel uçurum taşıyan her aşk potansiyel olarakta sorunları içinde taşır. Heine aşkın başlangıcında ileride doğacak sorunları görecek halde değildir; bilgili entelektüel olarak bilgisiz Mathilde'nin peşine takılır. Bu durum Heine'nin özeli değildir, aşkın genel mantıksızlığıdır. Mathilde sıradan dünyasındaki düşüncelere sahiptir. İnançlı bir Katoliktir. Kıskançtır. Çıkardığı kıskançlık kavgalarıyla Heine'yi bunaltır. Savurgandır. Heine ekonomik sorunları çözmek için çırpınıp durur. Artık Mathilde'nin isteklerini yerine getirmekten yorulur. Sevdiği insanın kusurlarına, huysuzluklarına, yakınmaksızın katlanır...Heine, Mathilde'yi nevrotik bir sevgiyle sever, adeta ona tapar...Mathilde'nin iyi yürekli oluşunu ve vefasını sevmektedir. Heine ve Mathilde'nin aşkını yakıştırmayanlar üzücü dedikodular yaparlar. Frankfurtlu tüccar olan Salomon Staruss, Heine'yi aşağılamaya çalışır. Büyük mazoşist aşkın sahibi Heine ona karşı Mathilde'yi savunur. Salomon'u düelloya davet eder. Düelloda ölme ihtimaline karşın Mathilde ile evlenir. 5 Eylül 1841'de Julius Campe'ye şöyle ifade eder: '' Bugün size, az bir gecikme ile, bir haberi iletiyorum: Uzun yıllar birlikte yaşadığım için, herkes tarafından eşim olarak bilinen ve sayılan, anacak Frankfurt'lu dedikoducu birkaç Alman'n alaylarına konu ettikleri, o güzel ve temiz yürekli Mathilde Heine ile resmen evlenmiş bulunuyorum.'' der

7 Eylül 1841'de St. Germain ormanlarında düello için buluşurlar.  Silahı ilk kullanacak insan için kura çekilir. Silahı ilk Solomon kullanacaktır. Heine'yi kalçasından yaralar. Sıra Heine'ye gelmiştir. Silahı eline alır, düşmanına karşı doğrultur. Son anda silahı  havaya doğrultur, ateş eder. 
Heine, evlilik sonrasında annesi Betty Heine'ye yazdığı mektupta Mathilde'ye karşı duygularını saf ifadesiyle bizlere yansıtır: ''Karımdan çok memnunum. Son derece temiz, dürüst, iyi yürekli bir insan; yüze gülücük, kötülük nedir bişlmez. Ama ne yazık ki, son derece taşkın, coşkulu bir yaratılışı var; zamanı zamanına uymaz; davranışları, sağlımı bozacak kadar ölçüsüz. Onu, hala daha derinden seviyorum; yaşamam için gereksiniyorum, tüm varlığım onu istiyor ama, insanların tüm duyguları gibi zamanla, bu duygular da değişecek ve işte bu zamanın gelmesinden korkuyorum! O zaman, yalnız kaprislerinin ağır yükünü taşımak zorunda kalacağım, bu yükü hafifleten çekicilik kalmayacak. Kimi zaman da, öldüğümde, karımın ne olacağını düşünüyorum. Ne yapacağını bilmez, şaşkın bir hal ile ortada kalacak. Üç yaşındaki çocuk kadar yaşam bilgisi, deneyimi olmayan bir insan!'' der
Heine haklıdır. Aşk sürdüğü sürece her türlü kaprisi kaldırır.  Heine şimdilik aşıktır.  Mathilde - Heine  aşkı inişli çıkışlı, kavga dövüşlerle devam ederken  1848'de Heine dünyanın en büyük darbesini alacaktır. Heine, ''omirilik veremine'' yakalanmıştır. Ayakları, bacakları tutmaz, yürüyemez hale gelir. Artık onun yeri yatağıdır. Gözkapaklarını zar zor oynatır, bir gözü görmez. Yalnızca yüreği ve beyni çalışıyordur. Yıllarca ölü gibi yatar. Mathilde onun bütün ihtiyaçlarını karşılar. Heine şiirler yazmaya çalışır. Hayattan umudunu kesmez. Mathilde- Heine ilişkisi iki vefalı dostun ilişkisine dönüşür. Doğanın hastalık kılıcı aşkı ikiye bölmüş, parçalamıştır.

Alıntılar: Heinrich Heine, Heine'nin Mektupları, Düşün Yayıncılık, 1983
DEVAMI GELECEK YAZIDA...

25 Kasım 2015 Çarşamba

''Ölmek Sevmekten Daha Kolaydır''

Elsa Triolet, Rus asıllı Fransız romancı. Moskova'da 1896 yılında doğmuştur. Romanlarında toplumsal konuları işler. 1944 yılında Fransız edebiyetının önemli ödülü Goncourt'u alır.
Başlıca eserleri: Avignon Aşıkları, Mayakvoski, Bin Pişmanlık Naylon, Ruh, Yabancıların Randevusu, Veresiye Güller ve Beyaz At,  eserleri arasındadır. 

Elsa Triolet, hayatında aldığı yaralar nedeniyle her şeye sorgulayıcı gözle bakar. Sanata da taraflı gözle bakar. Ve şöyle der: '' Bir sanatçı her türlü sömürenin, baskının ve geriliğin düşmanı değilse gericidir.'' Bu nedenle yazarın açık dille, yalın yazmasını savunur. Yazılanları sıradan insan anlamalıdır. Kendi üslup anlayışını şu sözlerle özetler:
'' Açık seçik yazıyorum. Hemen ayrımına varılacak olanın içinde kalıyorum'' der. Triolet, yazmanın eylemine aynı zamanda kattığı sözcükler basit  gibi görünse de sade bir felsefe dilini de yansıtır: '' Üslup yazılan şeyin giysisi değil, derisidir; onu çıkarmak yazıyı soymak değil, derisini yüzmektir'' der. Hemen daha basite indirerek, '' Halk yazarı, eskinin büyücüsü gibi hastaları, cinlerin ellerinden kurtaran ya da bugünün psikanalisti gibi kütleyi sebebini bimediği acılardan kurtarmaya çalışan kimsedir.''

Elsa Triolet'in hayatı Rus şair Mayakovski ile kesişmesiyle değişime uğrar. Kim bilir? Belki de bu nedenle toplumsal romanlara imza atmıştır...

On yedi yaşında olan Triolet'le 1913 yılında Mayakovski tanışırlar. Büyük bir aşk başlamıştır. Triolet'in büyük kız kardeşi Lili Brik'le, Mayakovski ile 1915 yılında karşılaşırlar. Bu büyük aşkın bitişinin ayak sesleridir. O sırada büyük kız kardeşi Lili Brik 1912'de Ossip Brik'le evlenmiş ve yaşamaktadır.  Elsa Triolet, Mayakovski ile birlikte Lili- Ossip'in evine gelir. Dört kişinin bulunduğu odada Mayakovski gözlerini Lili'ye dalgın dalgın dikerek ünlü eseri, '' Pantolonlu Bulut'' şiirini okumaya başlar:
''Umurumda mı benim
Ha yüreğim demirden olmuş,
Ha tunçtan olmuş bedenim.
Boğulmak isteniyor gümbürdeyişi
dişi
ve yumşak olanla gece''

ve şiir bittiğinde Mayakovski sayıklar gibi okuduğu coşkulu şiir üç kişinin hayranlık bakan gözleri önünde Lili'nin yanına gider, '' Bu şiiri size adayabilir miyim?'' diye sorar ve yanıtı beklemeden şiir defterini açıp ''Pantolonlu Bulut'' şiirinin başına yazar: Lili Brik'e...

Mayakovski'nin gözlerindeki aşkı üç kişide görür. Elsa'nın kendisi; Ossip'in, Lili'yi kıskanabileceğini düşünmez. Elsa, ara vermeden duygularındaki kıskançlık ve çelişkiyi Mayakovski'ye mektubunda ifade eder: '' Ne yazık, bana öyle geliyor, siz hala bir yabancısınız  ve ben sizin için hiç de önemli değilim... İnanmak güç ama  şimdi öyle işte. Lili'yle ortak bir dostluğumuz yok.''  Elsa için ayrılık çanları çalmaktadır. Elsa, Fransız süvari subayı Andre Triolet ile evlenir, fakat sonra boşanır. 1928 yılında  Fransız yazar Louis Aragon ile tanışır.  O dönemde de Aragon hayattan bıkmıştır. Elsa ile karşılaştığında kendi durumun-duygusunu şu dizelerle ifade eder:

''Beni bulduğun o gece çam deviren bir söz gibiydim
Geceleri ahırlarda geçiren bir serseri
Bir köpektim tasmasında sahibin adı yazılı
Öfke ve gürültülerle dolu başka çağların adamı.''

Elsa, Aragon için hayata başlamanın anlamı olur.
Aragon bunu itiraf eder:
''Hayatım ancak seninle başlıyor.'' der

Kırk iki yıl birlikte sanatta üreterek yaşarlar. Elsa kendi adına yazılmış şiirleri duyarak ölür.
'' Bir büyük sır söyleyeceğim sana
Beceremem ben sana benzer zamandan söz etmeyi
Senden söz etmeyi beceremem ben
İnsanlar vardır hani istasyonlarda
El sallayan tren kalktıktan sonra
Yeni ağırlığıyla gözyaşlarının
Kolları yana düşer onlara benzerim ben''
Mayakovski'nin acısını, romanlarında hissedersiniz.

Alıntılar: Elsa Triolet, Kara Fabror Volodja
Vlademir  Mayakovski, Mektuplar, Berfin, 1997

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...