24 Eylül 2023 Pazar

İnsanların vicdanına ve iradesine bağlı olmayan toplum yasaları var mı?

 

Sosyal yaşamı analiz ederken kaçınılmaz soru ortaya çıkıyor.

İnsanların vicdanına ve iradesine bağlı olmayan toplum yasaları var mı? Karl Marx için tarihte bireyin bilincine ve iradesine bağlı olmayan yasalar işliyor. Bu yasalar milyonlarca insanın istekleri ile ortaya çıkar. Ve çoğu zaman bu istekler her birinin istediği yönde hareket etmezler. Sosyal varlığın en doğrudan ve bariz tezahürü insan yaşamının, bilincin, sanatın ve felsefenin bağlı olduğu üretimdir, emektir. Marx’ın toplumun gelişimi hakkındaki görüşlerini özetlediği kilit kavramlar “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” eserinin önsözünde sunulmaktadır (1859). “...Yaşamlarının sosyal üretiminde erkekler kendi iradelerinden bağımsız belirli ve gerekli ilişkiler kurarlar, üretim ilişkileri, maddi üretken güçlerinin gelişmesinin belirli bir aşamasına denk gelir. Bu üretim ilişkilerinin bir bütünü toplumun ekonomik yapısını oluşturur, yasal ve politik üstyapının yükseldiği ve belirli toplumsal bilinç biçimlerinin karşılıklı olduğu gerçek temeldir. Maddi yaşamın üretim şekli genel olarak politik ve manevi sosyal yaşam sürecini koşullandırır. İnsanın varlığını belirleyen bilinci değil, aksine, bilincini belirleyen toplumsal varlıktır.” Marx’a göre, zaman içinde üretici güçlerin gelişmesi onları mevcut üretim ilişkileriyle çelişkiye yol açıyor, yasal ifadesi belirli mülkiyet ilişkileridir. Bu sonuncular üretici güçlerin geliştirme biçimi olmaktan prangaları haline geliyor. Marx şöyle diyor: Belli bir gelişme aşamasına geldiğinde toplumun maddi üretici güçleri mevcut üretim ilişkileriyle çelişkili ya da bunun yasal ifadesinden başka bir şey değildir, içindeki mülkiyet ilişkileriyle Oraya kadar açıldılar. Üretken güçlerin gelişme biçimleri, bu ilişkiler onların engellerine dönüşür ve böylece sosyal devrim zamanı açılır. Ekonomik temel değiştiğinde, hemen hemen hemen tüm büyük üstyapı üzerine kuruldu. Bu dönüşümler incelendiğinde üretim ekonomik koşullarında meydana gelen ve doğa bilimlerinin kendi doğruluğuyla takdir edilebilen maddi değişiklikler arasında her zaman ayırt edilmelidir ve yasal, politik, dini, sanatsal veya felsefi yollar, tek bir kelimeyle, ideolojik yollar erkekler bu çatışmanın farkındalığını kazanır ve çözmek için savaşır.  Marx bizlere diyor ki, bireyi kendi hakkında düşündüklerine göre yargılayamadığımız gibi, bu dönüşüm çağlarını da onun bilincine göre yargılayamayız, ancak bu farkındalığın maddi yaşamın çelişkileriyle açıklanmasıdır. Bu sosyal üretken güçler ve üretim ilişkileri arasındaki çatışmadan dolayıdır. Ve Marx’a göre hiçbir sosyal oluşum, yeterli yer veren tüm üretken güçler gelişmeden önce yok olmaz ve eski toplumun bağrında varoluşları için maddi koşullar olgunlaşmadan önce yeni ve üstün üretim ilişkileri ortaya çıkmaz. Bu nedenle insanoğlu her zaman sadece ulaşabileceği hedefleri amaçlamaktadır çünkü daha yakından bakıldığında, bu hedeflerin sadece zaten verildiğinde veya en azından gerçekleşmek için maddi koşullar yapıldığında ortaya çıktığını görecektir.  Marx ana üretim modları olarak Asya, eski, feodal ve modern burjuva üretim modlarını vurgulamıştır. Burjuva üretim ilişkileri Marx’a göre, sosyal üretim sürecinin son “antagonik” formudur. Antagonik bireysel değil, ancak bireylerin sosyal yaşam koşullarından gelir. Fakat burjuva toplumunda gelişen üretken güçler, aynı zamanda bu düşmanlığın çözümü için maddi koşullar sunar. Bu sosyal oluşumla birlikte insan toplumunun tarih öncesi kapanarak koşulunu toplumun bireyinin oluşturmadığı; koşulların oluşturduğu toplum ve bireyleri oluşturmaktadır. Buraya kadar anlatılan Marx tarih felsefesinin temelidir ve daha basit bir şekilde ifade edilmiştir: Bu anlayışın özü, iş faaliyetinde üretim ilişkileri geliştiren keşifle ilgilidir ve isteklerine bağlı olarak farkındalık, ancak insanların doğaya karşı tutumlarını karakterize eden üretken güçlerin gelişim derecesi, kullandıkları iş araçlarında (Üretken Güçler ve Üretim İlişkileri). İnsanların doğayla ve birbirleriyle objektif maddi ilişkilerinin tamamı sosyal varlığı oluşturur. Sosyal varlığın doğaldan ayrılması tarihe materyalist bir yaklaşımın başlangıcıdır, toplumsal varlığın bilincini ve toplumsal gelişmenin belirli iç yasalarını belirleyen şeydir. Üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin birliği, bir toplumun sosyal, siyasi ve manevi yaşam süreçlerini belirleyen maddi yaşamın üretim modunu oluşturur. Marx, toplumun yapısını karakterize ederek çeşitli bölümlerinin ekonomik temelde objektif bağımlılıklarından oluşan dikey bir çizgi inşasına dikkat çeker ve bu işlevi üstlenen üretim ilişkileri tarafından gerçekleştirildiğini savunur. Üretim ilişkilerinin temelinin üstünde politik-hukuki üstyapı yükselir: Devlet ve hukuk, temel farklı bilinç biçimlerine (Temel ve üstyapı) karşılık vererek kültürel-sosyal-siyasi ve ekonomik ağlarını oluşturur.

Marx’taki sosyal ağ gelişiminin kaynağı işlevsel üretim modunun çelişkilerinde yatıyor. Üretken güçler geliştikçe mevcut üretim ilişkilerini aşarlar ve onların engelleri haline de gelirler. Bu ise toplumsal devrime yol açan bir çatışma, eski üretim ilişkilerinin yenileriyle değiştirilmesi, geliştirilmiş üretken güçlere (Sosyal Çatışma, Devrim) karşılık olarak ortaya çıkar. Ancak (kapitalist sistemdeki çatışma üst yapının-üretim ilişkilerinin değişimine pozitif yönlü değişim) gösterebilmektedir.  Bu büyük üstyapıdaki değişimler takip edildiğinde ise genel yasa ortaya çıkmaktadır. Toplumdaki sosyal bozukluklar nesnel koşullar kriz ortamları olgunlaştığında ortaya çıkar. Gerçek içeriklerini belirlemek için bu koşulların ve genel yasaların analizine dayanmalıdır. Ancak yine bu genel yasalar algılandıkları gibi ideolojik yollara değildir. Yani devrim asla gerçekleşmemelidir; çünkü Marx’a göre, üretim ilişkisindeki sınıf çatışmaları zenginliğin yeniden dağıtmak (poker el dağıtımı gibi) üst yapılar içindir, yoksulluğu değil….


Dipnot: Antagonist, kurguda, ana karakteri, engellemekle yükümlü kişidir. Karşı kişi ya da Muhalif düşman olarak da bilinir. Asıl karakterin zıttıdır. “Antagonizm ile yaratmak, üretmek” biçiminde Marx’ın da kullandığı bir terimdir.


Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...