15 Ocak 2016 Cuma

ÖLÜ YAPRAK, KESEK TOPRAK

Sokrates'e bir gün, '' Neden sakallarını kesmiyorsun? diye sormuşlar. Sokrates: ''Bilinmeyenden korkar insan. Neyle karşılaşacağımı bilmiyorum'' diye cevap vermiş.
Size büyük bir zenginliği olmayan çirkin kuşun basit iddiasız yaşam öyküsü  karşısında  nasıl yaşadığını anlatmaya çalışacağım. Ülkelerin birinde zengin halkın geniş sarayları, devasa yapıda evleri vardı. Çevrelerindeki herşey harikaydı; altın tahtlara oturup, gümüş tabaklarda yemekler yiyorlar, yumuşak yataklarda uyuyorlar, tertemiz mermerden kaymaktaşları üstünde yürüyorlardı. Bahçeleri gerçek bir mücevherdi. Az bulunan bitkilerle süslenmiş çardak halkın yüzünü rüzgara ve yakıcı güneşe karşı koruyordu.

Bir gün halk arasında daha zengin olanlar...alışılandan biraz daha uzaklarda dolaşmaya çıktı, şehri çevreleyen sınırdaki büyük siyah mermerden yapılmış yüksek duvara ulaştılar. Orada ağaçların ardında gizlenmiş sıradan küçük bir yapıyla karşılaştılar. Tabii bu kapı şehir halkı için yapılmış bir kapı değildi. Şüphesiz bahçıvanın kapısıydı bu kapı...Yine de merak eden halk kapıyı açtı. Gördükleri şey onları çok korkuttu. Karşılarında garip bir dünya uzanıyordu. Düzensiz terk edilmiş vahşi bir ormanda ağaçların özgürce büyüdüğü bir evrendi orası...
Otlar disiplinsiz bir şekilde büyümüştü. Görünürde ne bir patika ne bir kaymaktaşlı yol vardı. Halk çiğden ıslanmamak için ipek elbiselerini çıkartmak zorunda kaldı. Çılgın otlar arasında parlayan bir şey göründüğünde, oradan ayrılma zamanıydı. Bu inci görünümüne sahip bir şebnem tanesiydi. O anda gökyüzü de parlak beyaz bir renk aldı. Bir kaç adım daha attılar. İşte o anda yabani ağaçlardan bir kuş sesi yükseldi. Çok tatlı duru bir sesti. Herkesin soluğu kesildi. Hareketsizce kıpırdaman şarkıyı dinlediler. Ruhları derinden etkilenmişti. ''Böyle bir kuşumuz olsaydı!'' diye iç geçirdiler.

Kuş, sessizce gökyüzüne doğru yükselmeyi sürdürdü. Halk gözlerini kapattı. Kapalı göz kapaklarının ardından bu sesi düşlemeye çalışıp; ''pembe miydi sarı mıydı kuş''
Ertesi sabah şehrin en zengini kölelerini çağırıp onlara önceki gün bahçenin arkasındaki ormanda öten harika bir kuş sesi duyduklarını ama göremediklerini söyledi. Onlara şarkıcıları yakalayıp içlerinde en güzelini getirmelerini emretti. Böylece bütün uşaklar ağlarını alıp tüm kuşları yakaladılar. Beylerini etkileyecek kuşun altın sarısı bilgi kuşu olacağı üzerinde birleşirler. Altın gibi tüyleri, güzel gövdesi, gururlu bir görüntüsü vardır. Çok oyalanmadan şatoya getirirler, kuş şatoda törenle karşılanır. ''Ah, benim altın tüylü kuşum! Seni duymak için sabırsızlanıyorum! Öt, çabuk benim için öt Altın bir kafesin olacak.'' Altın sarısı kuş dileği ikiletmedi. Altın tüylerini kabartarak ağzını açarak melodisine başladı ama zengin bey üzüntüye kapıldı. Bu güzel kuş şüphesiz ötmesini biliyor ama düş kırıklığı yaratmıştı. ''Hayır'', diye iç geçirdi adam. ''Benim duyduğum ses dün sen değildin. Beni güzelliğin yanılttı. Yine de sana altın bir kafes armağan ediyorum. Dilersen, orada kalabilirsin.'' Altın sarısı kuş duraksamadan kabul etti. Gururla kafese yerleşti. Bu defa uşaklar yeniden yola koyuldular. Bu defa siyah ipek giysili kuşu seçtiler. Kehribar gagasıyla çok güzeldi. Şatoda Siyah ipek kuşa karşılanma töreni düzenlendi. ''Demek ki sen böylesin!'' dedi kuşu karşılarken adam. ''Beni şaşırttın. Seni çok başka düşlemiştim. Olsun. Böyle de hoşsun. Evet, seni dinliyorum''. Siyah ipek giysisi içinde kuş ilk defa böyle tepki almaktan rahatsız olmuş, öz güvenini yitirmişti. Çalgısını akort etti. Hata yapmadan o da şarkısını söyledi. Adam yine düş kırıklığına uğramıştır. ''Dün duyduğum sen de değilsin güzel kuş. Şüphesiz büyük şarkıcısın. Kalmak istersen, seni ara sıra severek dinlerim. Böylece senin de altın kafesin olacak''. Siyah ipek kuşu bir an duraksadı ama kafes hoşuna gitti. İçine girdi. 

Uşakların işleri zorlaşmıştı. Ormana tekrar dönüp Gri Bulut kuşunu getirdiler. Şatoya gelen Gri Bulut kuşu aniden bağırdı: ''Şarkıcıyı tüyüne göre seçmeniz, ne aptallık!'' Uşaklar kendini bilmez bu kuşun üzerine atladılar. Bunun üzerine birlikte karar aldılar Kuzgun'a danışmaya gittiler. Kuzgun kendisine yalvarttı, kasıldı. Sonunda yanıtlar; bu kadar iyi öten kuş ormanda sadece sıska çirkin bir kuş. Böyle harika öten hiçbir kuş yoktur. Uşaklar, '' Şu kahverengi ceketli, narin neredeyse acınacak yaratık mı!'' Uşaklar bu duruma inanmaz ama yine de korku içinde götürürler. Adam uşaklara kızgın bir bakış attıktan sonra ''Bana getirdiğiniz nedir! Bu mu benim güzel kuşum. Kör müsünüz?'' Uşaklar özür dilerler. Öfkeli adam çirkin kuşa döndü. ''Bir toprak keseğine ya da kuru bir yaprağa benziyorsun. Daha güzel bir giysi bulamadın mı?'' Çirkin kuş koyu gözleriyle  adama baktı:
-'' Bu kadar önemli Beyefendi! İyi ötebilmek için bunca çaba göstermem yetmez mi!
-''İyi ötmek için mi! İşte, bunu duymak isterim. Göster bakalım yeteneğini''.
-''Burada mı!'' dedi şaşıran çirkin kuş çevresine bakarak. ''Burada olmaz.''der
Adam çok kızar. 
-''Söyle bakalım, beni atlatmak için bahane mi arıyorsun!''
-''Hayır Beyefendi, bahane aramıyorum''
-''Ama bu yerin benim şarkım için biraz dar olduğunun farkında değil misiniz!''
-''Dar! Şatomun kocaman salonumu! Benim şatom mu!'' diye bozuldu adam. ''Sanatını yapmak için çalılıkta mı olmalısın!''
-''Evet'', dedi çirkin sıska kuş. ''Sessiz yeşil fidanlara ve kafamın üstünde gökkubbenin  olmasına gereksinim duyuyorum.  Bana kızmamalısın. Sana iyi niyetimi göstermek için burada ötmeyi denerim.'' 
Adam daha bir söz söylemeden aniden sihirli sesle alt üst edici türküyü dinlemeye başladı. Ses kısa süre saf ve duru bir tınıyla çınladı, sonra güçlenip daha yükselmek isteyince ne yazık ki şatonun tavanına çarpıp orada parçalandı. Şaşıran notalar bir bir yere düşüyordu.
-''Görüyorsunuz Beyefendi!'' dedi üzgün bir sesle çirkin sıska kuş.
Adam başını önüne eğerek; ''Özür dilerim küçük kuş'' diye mırıldandı. ''Böyle olacağını hiç düşünmemiştim. Seni yanımda tutmak istedim yalnızca.''
''Buyrukla ötemem. Altın bir kafes bile olsa, kafes kafestir'', diye yanıtlar kuş.
- ''Ama isterseniz gelip, beni dinleyin. Sesimi çalıştırmak için sık sık ötüyorum. Bu tam güneşin battığı saatte olur. Köpek ile kurdun arasında, gökyüzünün solup gökkubbenin altında her şeyin sessizleştiği anda büyük bir zevkle öterim''. Bir akşam gök pembe taçla taçlandığında  hızla ormana koşturdu. Yüksek duvarın kapısını açtı. Elbisesini çıkartıp terkedilmiş otlara daldı. Soylu kadınlar keskin çığlıklar atıyorlardı.  ''Bizi nereye götürüyor, o kadar güzel bahçelerimiz varken dikenli çalılıklara  soktu!'' Tam bu arada yükseklerden harika ses duyuldu. ''Ne güzel'' bir ses diye iç geçirdiler dalkavuklar.  ''Peki, şarkıcı nerede, onu nereye gizlediniz?'' Adam sessizce; ''Onu çalılıkta bırakalım, böyle söz verdim. Ayrıca görüntüsü hiçte güzel değil; ölü bir yaprak ya da kesek toprağa benziyor.'' 
''Ah!'' diye bağırdı şaşıran dalkavuklar. ''Görüntüsü, öyle mi! Ölü yaprak! Kesek toprak! Öyleyse, nasıl böyle güzel ötebiliyor!''   Oysa onun insanların ne dedikleriyle ilgilenecek vakti yoktu. Çalılığında yapacak çok işi vardı. İnsanların aradığı bulamadığı ele geçiremediği hazinesi vardı onun...

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...