24 Kasım 2015 Salı

"Herkes kendi zayıflıklarını bildiği için kimse bir diğerine güvenmez."

Bizden önce var olan her insan bizler için bir beyaz adamdır. Aslında dünyaya gelen her birey de bir yerli! Papalangi denince beyazlar ya da yabancılar anlaşılır. Ama '' göğü delen'' anlamına gelir. Samoa'ya ilk misyoner yelkenliyle gelmişti. Yerliler bu beyaz yelkenliyi ufukta bir delik olarak gördüler, beyaz adamın içinde çıkıp geldiği bir delik. O göğü delip geçmişti. ''Papalagi'yi okumak yetmez. Bizim içimizde küllenmiş olan duygularımızı yeniden canlandırmayı da öğrenmemiz gerek.'' 

Avrupa’nın masumiyetini yıkan kötü ruhu temsil ettiğini düşünen kabile reisi tuiavii, bizlere hiçbir zaman sahip olamayacağımız bir bakış açısıyla kendimizi anlatır. kendimize hiçbir zaman tutmaya cesaret edemeyeceğimiz açıdan bir çeşit ayna tutar ve saf bir üslupla düşüncelerini dile getirir. 

Bizim unuttuğumuz ritüel hayatın içinde bizi hatırlatan sözleri can alıcıdır:

'Birçok beyaz adam, başkalarının kendisi için kazandığı paraları üst üste yığdıktan sonra bunları çok iyi korunan bir yere getirir. Sonradan da üstüne ekler durur. Günün birinde öyle bir an gelir ki kimsenin çalışmasına gerek kalmaz'' (...) ''Şimdi, ne diyelim ki birinin çok parası var; hem öyle çok ki yüzlerce, binlerce kişi bu parayla işlerini yoluna koyabilir. Ama bu paradan zırnık koklatmaz.Oturur ağır kağıtların üstüne, kollarını sarar yuvarlak metallere, gözlerinde hırs ve zevk parıtılarıyla bakınır durur.'' Sonrasında da can alıcı sorusuyla devam eder.  'Bu kadar çok parayı ne yapacaksın?'' diye soracak olsan'' der. ''Bu dünyada giyinmekten, açlığını ve susuzluğunu bastırmaktan başka ne istersin?'' desen, söyleyecek söz bulamaz ya da 'daha çok istiyorum, daha çok, daha çok,'der. Böylece paranın hasta ettiğini, bütün duyularını ele geçirdiğini anlarsın.''der (sayf. 39-40)
Para ve kötülük kavramını birbiriyle bağdaştıran ve parayı beyaz adamın tanrısı yapan Tuiavi, “kötülüğü ve beyazların korkusunu tanımamış olmanın mutluluğunu hissedin.” diyerek beyaz adama olan bakışını çok net yansıtmıştır.
Beyaz adamın hiçbir zaman vazgeçemediği “şey”leri vardır ve çok anlamsızdırlar Tuavi’ye göre. beyaz adamsa yerlileri hiçbir şeyleri olmadığı için zavallı görür ama yerlilerin o şeylere ihtiyacı zaten yoktur, çünkü şeyler insanın yaptıklarıdır ve yaratıcı'nın yarattıklarıyla ile boy ölçüşemezler. beyaz adamın, şeyleri icat ettiği için kendini tanrı gibi görmeye başladığını düşünür. Tuiavi’ye göre beyaz adamın kentleri bomboş el gibi çorak olduğu için o “şey”lere sarılır ve onlarla avunur. ona göre insan çok fazla 'şey'e gereksinim duyuyorsa, bu büyük bir yoksulluğun göstergesidir ve beyaz adam çok yoksuldur. 
papalagi, yalancı yaşamlar mekanına gitmeyi ve gerçek hayattan uzaklaşmayı sürü gibi görürken, yine ona göre gazete tüm insanları tek bir kafa haline getirmeye ve tüm insanların kafalarını ve düşüncelerini ele geçirmeye çalışır. kitabı okurken aklıma ilk gelen şey, anlatımın sanki büyümüş de küçülmüş şeklinde tasvir edebileceğimiz saf dil betimlemelerle dolu olması.. Benzetmelerdeki mantık örgüsü kimi zaman “acaba gerçekten mi?” diye düşündürürken bazen hafif bir tebessümle bazen de düşünceli bir tavırla “evet sanırım öyle” cevabını vermenizi ve bambaşka bir açıdan hayatımıza ve genel olarak yaşamın anlamına biraz daha düşünerek bakmamızı sağlamak...

 Hayat insanları, soğuk kayıtsızlık içinde bir yaşam sunmakta , zaman ise hepimizin kendi maskelerini bir bir çekip  alıyor...zamanla... Fakat bazılarımız hep aynı maskeyi kullanırız, zaman yıpratır, kirletir maskelerimizi. Kendine tutumlu kimselerizdir aslında da...Bir kısmımız geleceklerine saklarlar tutum maskelerini; bir kısmımız da var ki yorulmadan maske değiştirir yorulmacasına, ama yaşlandıkça da anlarız ki bir sonuncu maske kalmıştır ellerimizde ,ve bu son maskedir

Kapital sistemde nasıl uyum içinde yaşadığımıza ikinci bir gözle  baktırırken; kendini  farklı açılardan görmek isteyenlere Erich Scheurmann'nın'' Göğü Delen Adam'' eserini nacizane öneririm.



Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...