Rus düşünürü, edebiyatçı, filozof Aleksandr Herzen siyasi görüşleri
açısından devrimci demokrat olarak bilinir. 6 Nisan 1812'de Moskova'da dünyaya
gelir. Bir Rus Soylusuyla bir Alman çocuk bakıcısının evlilik dışı çocuğu
olduğu bilinir. Herzen, düşünsel anlamda
tarihsel belirlenimciliğe inanmaz. Umutlarını daha çok oluşun yaratıcı gücüne
bağlar. Batıcılığa olan zaafına rağmen , Rus köylü geleneğine inancını
korur.
Köy topluluğunu tarıma dayalı sosyalizmin temeli
olarak görür ve bu topluluğu Rusya açısından korunması ve geliştirilmesi
gereken bir kurum olarak değerlendirir. Rusya'da bir çeşit küçük burjuva
köylü ideolojisi anlamına gelen "Narodnizm"in kurucularındandır.
Düşünceleri ve eylemleri nedeniyle Rus Çar'ı tarafından iki kez sürgün cezasına
çarptırılır. 1847'de Avrupa'ya göç eder. İngiltere'de "Özgür Rus Basım
Evi"ni kurar. Çan dergisini yayımlar. Rus halkının aydınlatılması için
kitaplar yazar. Herzen'in önemli kitapları arasında: Bilimsel Heves, Kabahat
Kimde?, Geçmişim ve Düşüncelerim yapıtları sıralanabilir.
19. yüzyıl başından ortasına kadar olan sürede Rus edebiyatında, çok
tanınmış edebi karakterlerle yaygınlaşmış bir “lüzumsuz adam” geleneği
olmuştur. Aylak/Lüzumsuz Adam fikri Rusya’ya özgü olsa da kültürlerin,
insanları konformist ve uyumsuz olarak sınıflandırması daha geniş bir olgunun
parçasıdır.
Batılılaşma yanlısı olan aydınlar ise Rusya’nın kurtuluşunun bireycilik ve
akılcılık değerlerinde yattığını öne sürmüşlerdir. İşte Batılılaşma
yanlısı/Batılılaşmış Rusların arzuları lüzumsuz adam portrelerine yansımıştır.
Genellikle Batı Avrupa üniversitelerinde okumuş ve ülkelerine geri dönmüş olan
aydınlar Batı tarzı eğitimleri nedeniyle Rusya’ya, Rus oldukları için de
Avrupa’ya uyum sağlayamamışlardır.
Rus yazarların uyumsuz kahramanı ikircikli bir tavırla yansıtmaları ile Rus
edebiyatında lüzumsuz adam geleneği oluşmuştur.
Herzen,
Suçlu Kim? (1846) adlı toplumsal romanında aylak, hayata uyum sağlayamadığı için
kendini toplumdan soyutlamış, kitap ve düşünce dünyasına kapanmıştır.
Rus
edebiyat tarihinde, saf anlamda ilk “toplumsal” roman olarak
değerlendirilmektedir.
Ünlü Rus Edebiyatı eleştirmeni Belinski,
Suçlu Kim? adlı romanı, çağdaş Rus yaşamını toplumsal ve psikolojik açıdan ele
alması bakımından çok önemli olduğunu niteler.
İngiliz felsefeci Isaiah Berlin ise
“Herzen’in romanı 1840’ların düşünsel mayalanmasında ciddi bir rol oynadı.
Toplumsal ve ahlaki anlamda önemli bir yapıttır ve Herzen’in kişiliğinin de
mükemmel bir ifadesidir” demiştir.
Aynı zamanda Herzen'in asi ve uysallık içinde çarpışan
kişiliğini, karakterinin parçalarını oluşturan özel yanlarını yaşamını konu
aldığı kitapta şöyle özetler:
"En aptalca hataları kendime rağmen yaptım; her zararı, her şey apaçık
biçimde gözlerimin önünde gerçekleştiği halde sineye çektim. Bütün önemli
olaylarda, kendime itaat etme, irademin sözünü dinleme gücüne sahip olsaydım,
acaba yaşamımdan kaç talihsizlik, kaç felaket eksik olurdu? (...)Neden daima itilip
kakılmama izin verdim? Uysallığımın nedeni, çocukça bir utanç ve çoğu kez
karakterimin iyiliğinden- dostluk, sevgi, düşkünlük- kaynaklanan bir
tezcanlılık ve ataklıktır."der
Kendi hayatı da lüzumsuz adam edebi tipi gibidir, içinde yaşadığı toplumla
çatışan aciz aristokrat gibi; hayalci ve faydasızdır; başarısızlığa uğramış bir
idealisttir; toplumsal ve etik sorunlara duyarlı, ama kısmen kişisel zaafları,
kısmen de eyleme geçme özgürlüğü üzerindeki toplumsal ve kişisel sorunlarından
dolayı eyleme geçemeyen bir yapısallığı yansıtır.
Her insanın doğası gereği, doğar doğmaz yaşadığı ilk duygular, hayata karşı
güvensizlik, umutsuzluk beslemek ve yaşlılık korkusudur. Herzen'in de yaşı
ilerledikçe melankoliye kapıldığını, yaşlılığın verdiği korkusunda da başkalarına
muhtaç olma korkusu yattığını, hayatın ve insanların onu umutsuzluğa sevk
ettiğini 1864 kaleme aldığı şu cümlelerle ifade eder:
"1851'den bu yana hiçbir yıla böyle dehşet duygusu içinde
girmememiştim; ne kendimle ilgili olaylarda ne de politik faaliyetlerimde
hiçbir umut ışığı göremiyorum... Hayat boyu kurduğum bağlar birer birer
kopuyor. Kendimizi birbirimizin gözünde düşürüyoruz. Bu mu yaşlılık? Defne
dalları soluyor, geride sadece genç görünmeye çabalayan yaşlı yüzler kalıyor.
Aile yaşamımda uyum yok. Görevler gittikçe zorlaşıyor, bencillikler daha
inatçı...Hepsi bütün ağırlığıyla yeni kuşağın üzerine çökecek. Her yerde
kasvet, dehşet ve kan..."der
Batılı akılcı düşünce onu, yalnızlaşma, bireycilik, maddi ya da manevi
ölüm; diğeri ise, dünyayı olduğu gibi kabul eden, karşılıksız sevgiyle ve
herkes, herkesten sorumludur yaklaşımıyla belirlenen sona doğru
ilerletir.
Tarihsel süzgeç Herzen'i son yıllarında içine düştüğü umutsuzlukla onu
hatırlamaz; tam tersine 1855'te oğlu Aleksandr'a yazdığı ithaf mektubuyla anar:
"Yaratmıyoruz, yıkıyoruz; yeni bir gelecek vaat etmiyoruz, sadece eski
bir yalanı reddediyoruz. Çağdaş insan sadece köprü kurar; başkası, yarının
henüz meçhul insanı geçsin diye. Belki sen onu göreceksin. Bu yakada kalma.
Devrimle birlike mahvolmak, kutsal gericilik içinde kurtulmaktan çok iyidir.
Devrim, büyük toplumsal değişim dini; sana öğütlediğim yegane dindir. Bu
din; cennet, ödül vaat etmiyor; kendi bilinci ve vicdanı yok. Zamanı geldiğinde
vatanına, halkına bu dini anlatmaya git; onlar bir zamanlar sesimi sevmişlerdi,
belki de beni hatırlayacaklardır."der
Aslında tam olarak yaşlanma korkusu değildir onun
yaşadığı; dünyada bir iz bırakamadan yok olup gitmekten korkmaktadır. Herzen,
hayatını istediği gibi yaşayamamak ve zamanın da haddinden çabuk geçmesi ile
hiçbir hayali gerçekleşmez.
İnsanlar hayatı sevdikleri yaşlanınca ya da ölünce unutacaklarını düşünürler. Suyun şelaleden akışındaki intihar gibidir, hayat...
Bu korkunun nedenlerinden biri de ölüme yaklaşması, bir açıdan bilinmeyene yaklaşması. Malum ne olacağını bilmeyen bilmediğinden yaşlanma ve ölüm korkusu iç içe geçer, insanlarda. Herzen'de acı sona doğru hayatı çözümsüz bırakıp ayrılmıştır, 1870 başında akciğer kanserine yakalanan Herzen dünya hayatından ayrılır...
İnsanlar hayatı sevdikleri yaşlanınca ya da ölünce unutacaklarını düşünürler. Suyun şelaleden akışındaki intihar gibidir, hayat...
Bu korkunun nedenlerinden biri de ölüme yaklaşması, bir açıdan bilinmeyene yaklaşması. Malum ne olacağını bilmeyen bilmediğinden yaşlanma ve ölüm korkusu iç içe geçer, insanlarda. Herzen'de acı sona doğru hayatı çözümsüz bırakıp ayrılmıştır, 1870 başında akciğer kanserine yakalanan Herzen dünya hayatından ayrılır...
Böylece sorunları biter; ölüm, ölen adına tüm
sorunları çözer.
İnsanlar birbirlerini değiştirmeye çalışır. Değişimi
isteyen başaramazsa değişmeyene öfke duyar, şayet başarırsa değişen değiştirene
öfke duyar...Herzen adına aşk hayatı onun için dünyanın bir felaketi ve
menfur deliliğine yol açmıştır hayatında ve ruhunda...
Tahmin edeceğiniz gibi bir sonraki blog konusu
Herzen'in aşkları olacak.