Aristo’ya
göre anlamak, arzu olmadan hiçbir şeyi harekete geçirmez; çünkü arzu bir
arzudur ve hareket hesaplamayla uyum içinde olduğunda, istekle uyum içindedir.
“Eğer ahlak objektif değilse hayatımızın bir anlamı yoktur.” Derek Parfit
Derek
Parfit (1942-2017), muhtemelen adını çok fazla duymadığınız en ünlü Britanyalı filozoftur.
1984’te Parfit, birçok filozof tarafından dahiyane bir çalışma olarak tanımlanan
ve hala da öyle olan bir eseri yayınladı. Parfit’in düşünce özünde, kendi
çıkarlarımızla daha az, kamu yararıyla daha fazla ilgilenmemiz gerektiğini
savundu. Kitabı, parlak tartışma yaratan ayrıntılarla dolu bir insan olmanın ne
anlama geldiği, zaman içinde varlığını sürdüren bir kimlik olarak kişinin
kendiyle ilgilenmekten neden vazgeçmesi gerektiği, nedenlere dayalı olarak
hareket etmenin ne anlama geldiği ve bu nedenler temelinde hareket etmenin ne anlama
geldiği konularında çağdaş görüşlere meydan okuyan şaşırtıcı derecede yaratıcı
düşüncesini açımlar. Parfit aynı zamanda modası geçmiş bir biçimde bir tür
büyük birleşik ahlâk teorisine inanıyordu; kendisinin x teorisi adını verdiği,
dini olmayan bir etik teorisi. Tüm temel ahlâk teorileri farklı yönlerden aynı
dağın zirvesinde birleşiyordu. Parfit’in yalnızca felsefe üzerinde değil, aynı
zamanda onun ötesinde, özellikle iklim etiği, yoksulluğun azaltılması ve
hayırseverlik alanlarında da muazzam bir etkisi olmuştur. David Edmonds, Parfit’in
ilk tam ölçekli biyografisi kaleme aldığı “Parfit” kitabında ele almaktadır.
Parfit’e
göre gerçek ya da gerçeklik, gerçekliğe inanmaya meyilli olduğumuzdan çok
farklıdır. Bunun farkında olmasak bile çoğumuz gerçekliğe karşı indirgemeci değilizdir.
Hayal ettiğimiz durumları göz önünde bulundurursak, zamanın akışı içinde devam
eden varlığımızın fiziksel ve psikolojik süreçlerin sürekliliğinden farklı
olarak daha derin bir gerçek olduğuna, sempatik sistemimizin “ya hep ya hiç
olması” anlamında savaş veya kaç modunda gereken bir gerçek olduğuna güçlü bir
şekilde inanma eğiliminde olduğumuzu savunmaktadır. Parfit’e göre bu
gerçekliğin gerçekliği ise doğru değildir.

Gerçekler
moral bozucu mu? Bazılarımız gerçeklikleri moral bozucu bulabilir. Ama bunun
yanında gerçekliğin özgürleştirici ve teselli edici bir yönü de yok mudur?
Varlığımız bu kadar ileri bir gerçeklik içinde olduğuna göre inandığımız bir
alana ya da dünyaya karşı kendi içimize gömeriz. Parfit’e göre dünyaya karşı görüşümüzü
değiştirdiğimizde “cam tünel”e benzettiği duvarların ortadan kaybolacağını
düşünmektedir. Gerçekliğin özgürleştirici yönü de burada yatıyor olabilir. Ki gerçeklik
şayet cam tünel içinde yaşamaya devam ettiğimiz sürece gerçekliğin
yanılsamasıdır. Gerçekliğin teselli edici yönünü keşfeden için cam tünelden
çıkarak havayla doğrudan temas edeceğizdir.
Parfit,
kişisel kimlik, rasyonelite, ahlak ve aralarındaki ilişki sorunları üzerine de
düşünen kamusal bir filozoftur. Düşünün ki, suç işleyip beynini başka bir bedenle
değiştirip veya genç yaşta suç işleyen ve artık ne olduğunu hatırlamayan bir
kişi ceza alır mıydı? Peki insanı zamanla kendinde bütüncül anlamda tutan nedir? John Locke’un
hatıralarını, dileklerini ve zihinsel tutumlarını değiştiren bir prens ve
dilenciyi hayal ettiğinde sorduğu aynı soru değil midir bu? İşte o zaman prens
dilencinin bedeninde yaşayacak ve tam tersi dilenci olacak. Demek ki işte insan
haldedir yani zaman akışının, cam tünel içindeki bir haldedir insan… İkincisi,
ilk davadaki kişinin hafızasını ve sürekliliğini taşıdığı için birincinin
aynısı olacaktır. Güvenlik cihazları bugün insanları teşhis etmek için parmak
izlerini kullanıyor ancak Locke ve Parfit haklıysa onlarda yanlışlar.
Parfit, her hangi bir fikrin tartışmasına da müdahale ediyor ve sinemasal bir örnekle, Kaptan James Tiberius Kirk’in (Star Trek’te)
boş bir gizleme cihazına girdiyse, içinden çıktığını, ancak onun basılı bir
kopyasını dünya’ya gönderdiğini, Kaptan Kirk’in önünde olacağımız yere, her
ikisinin de aynı anılara, dileklere, fikirlere vb. sahip oldukları. Her
ikisinin de Kirk ve onunla tutarlı olduklarını iddia etme hakları var, ama
açıkça, değiller. Parfit, karakterin sadece hafıza ve geçmiş deneyimlerden
oluşmadığı sonucuna varıyor. Bu çok fazla oyun oynamıyor. Aslında önem
verdiğimiz şey hayatta kalmaktır ve hayatta kalmak entelektüel ya da zihinsel
sürekliliktir ve biz buyuz.
Parfit’e göre eğer kişi geleceğin öngörülemez olduğuna dair güçlü bir duyguya sahipse, aynı
zamanda gelecekteki benliklerimizin de belirsiz ve öngörülemez olduğunu
hissedeceğimizi ifade eder: bu nedenle onlar hakkında düşünmeye ya da onların yararına plan
yapmaya çok fazla zaman harcamak pek de mantıklı değildir. Öte yandan, eğer
kişi geleceğin büyük ölçüde tahmin edilebileceğine dair güçlü bir duyguya
sahipse, o zaman gelecekteki benliklerle özdeşleşme güçlü olacaktır ve onların
yararına planlamayı boşa çaba olarak görmeyeceğizdir.
Gelecekteki
benliğimiz gerçekten de bir yabancı olabilir ama ertelememizin nedeni kesinlikle bu
değildir. O anda erteliyoruz, çünkü genellikle o şeyi o anda yapmak istemiyoruzdur.
Muhtemelen bunu hiç yapmak istemediğimiz için, ama nedenini bilmiyor da
olabiliriz. Hatta bunu yapmak istediğimizi bile düşünmeyebiliriz.
Parfit,
biz insanların zamanın “cam tüneli” içinde hareket eden tutarlı bir kimlik
olmadığımızı, her bir kimliğimiz bir önceki ve sonraki kimliklerimizle teğetsel
olarak bağlantılı ama yine de onlardan farklı olan ardışık benliklerden oluşan
bir zincir olduğumuzu savundu. Bu noktada tıpkı Platon’un aklın alanlarını
tasvir ettiği dairesel alanlara benzetilebilir. Örneğin, sokakta her hangi bir
insanla sohbet ederken, gençlik yıllarındaki alışkanlıktan muzdarip
olabileceğini bildiği halde sigara içtiğini kabul edelim. Bu insanın gençlik
döneminde sigaraya başlayan bu çocuk sert bir şekilde yargılanmamalıdır. Yargılandığında yukarıda Aristo’nun arzunun hareketi düşüncesinde belirttiği gibi bu çocukta sadece erteleme arzusunun hareketi yönünde tersine bir “cam tüneli” akışı olması muhtemeldir. Sert bir şekilde çocuk yargılanmadığı takdirde arzusunun hareketi gelecekteki kimlik yapısına doğru akış gösterecek ve cam tünelden çıkabilme şansını yakalayabilecektir. Ayrıca hem çocuk hem adam bugüne ait olduğunda bu adamın çocukluğu gelecekteki şimdiki halini “benliğini”
tanımlayamayan bir kimliksizlik olduğunu ertelemeye aldığı ve yıllarca içtiği
sigarayı bırakması olarak bakılabilir. Zira Parfit, bir insanın gelecekteki
kendine karşı tutumu ya da tutumları bazı açılardan diğer insanlara karşı
tutumuna da benzediğini düşünmektedir.