Josephson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Josephson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Şubat 2016 Çarşamba

Bir Delinin Haykırışı

Nostalji, başrollerinde Oleg YankovskyDomiziana Giordano ve Erland Josephson'un oynadığı ve Andrey Tarkovski'nin 1983 yılında İtalya'da çektiği ilk filmdir.
Film, ülkesini terk etmiş ve vatan özlemi duyan bir entelektüelin hikâyesini anlatır. Sinema dilinde pek rastlanmayan monologlar bu filmde fazlaca kullanılmış, böylelikle vatana duyulan özlem pekiştirilmiştir. Filmin çekimleri sırasında Tarkovski'nin sürgünde olması filmin başrol oyuncusunun aslında Tarkovski'yi oynadığı fikrini ortaya çıkarmıştır. Burada filmin eleştirisini değil, insanı ve var olduğu dünyayı sorgulatmaya yönelik kendi penceremden anlatmaya çalışacağım.

 Nostalghia filminde, Tarkovski, beynimize buzdan balyoz gibi inen monolog unutulmaz!
"Deli bir adam size kendinizden utanmanızı söylüyorsa ne biçim bir dünyadır burası!"

Ne zaman hayal kırıklığına uğrasak beynimizdeki zigzag düşünceler, düz bir çizgi oluveriyor sanki...
Duyduğumuz her olumsuz cümle, olumsuz bir bakış tepetaklak ediyor.
İçimiz mezarlıklar şehri gibi, neyin yükü, neyin hamallığı bu?
İnsanın yüklendiği ''anlam'' ne olabilirdi?
Şairlerin, şiirleri yazdıkları kadar güzel okuyamamaları, nedense hep garip gelmiştir insanlara!
İnsan, kendi üzerindeki ''benlik'' şairane duygularını mı kaybediyordu?
Her şeyi görünür etmek, görünür kılma,  nesneye dönüştürmek...
Bir nesneden öte de anlamımız kalmamıştı sanki...
Film, bizlere,'' sahi gerçekte bizler kimleriz?'' Sorusunu sorgulatıyor:
Kendi varlığını anlamlı kılmaya çalışan bizler, kimleriz, nerede duruyoruz?
Bu yaşamın neresindeyiz?




"Her insanda dünyanın, gördüğü ve algıladığı şekilde var olduğunu sanma eğilimi vardır. Ancak dünya ne yazık ki bambaşkadır''der Tarkovsky
Bir Delinin Haykırışı'nı şu sözlerle, içinde bulunduğumuz sistemi özetler gibi seslenir: ''İnsanlar arasında ilişki öyle şekil almıştır ki, sonuçta hiç kimse kendinden bir şey beklememekte, herkes kendisini etik çabalardan soyutlayarak kendisiyle ilgili talepleri diğer insanların, bir anlamda tüm insanlığın sırtına yıkmaktadır. Uyumlu olmak, kendini feda etmek, geleceğin inşasına katılmak; bunlar hep başkalarından beklenen hasletlerdendir. kişinin kendisi bu sürece hiçbir şekilde katılmamakta, dünyada olup bitenlerden kişi olarak kendisini sorumlu tutmamaktadır. 

Bu sorumluluktan kaçmak, kendi bireyci çıkarlarını genelin yüce görevlerine feda etmemek için de binlerce neden öne sürmektedir. Hiç kimsede dönüp kendine bakacak, kendi hayatına, kendi ruhuna karşı olan sorumluluğunu ele alacak ne bir istek, ne de cesaret vardır."
Hayatımıza dair bir sürü izlenimleri böylece özenle katlayarak saklarız. 
Hemen her şeyi yazmak mı, yazmamak mı? Kim bilir...Biraz kendimize, iç kabuğumuza çekilmek... Dünyamızı dinlemek, doğayı dinlemek nasıl olurdu?

İnsanın kendisiyle tanışması, tanışma korkusu yutar benliğindeki gerçek var olma özünü...
Tanımak istediğiniz kendinizle tanışın, tanıyın. Her tanışıklıkta kişi bir başka boyuta evrilen benliğinizdeki kendi  tablonuzu seyredin, yoksa bir başkası kendi duvarındaki ayna blokların da var olursunuz...

Kendinizi, var olma gerçekliğinizi seyretmediğiniz de, bilmediğiniz de, başkalarının aynasında gölgenizin izin verildiği kadar izlersiniz, kendi aldığınız oyun payını. 
İnsan için değişmenin vakti geldiğinde, hayat bazen öyle rahatsız kılar ki sonunda değişmek ya da gelişmekten başka çareniz kalmaz da...

Görüntülerle oynamak, pekala kelimelerle oynamaktan daha eğlenceli olabilir. 
Ve daha tehlikeli...
Çünkü "Yağmur birleştirir, şemsiye böler.''  Bir Delinin Haykırışı filmi, yağmurla bedenin birleşmesinin ince temasını işler. Avucumuzun içinde bir "sevgi-merhamet-saygı" kaldı,  savurun gökyüzüne doğru, bir başka sevgiyle, bir başka merhametle, bir başka saygınlıkla buluşsun maviliklerde, ıssız derinliklerinizde...

Görüntümüzle değil, iç ses kelimelerimizle oynamak hayatı eğlenceli, tutkulu daha doğal ve yaşanılır kılacaktır.

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...