21 Kasım 2015 Cumartesi

İKİ NEVROTİK SEVGİNİN TOPLAM SONUCU SIFIRDIR.



1918'de Cezayir'in kentine yakın bir ormancı kasabasında hayata gözünü açar Louis Althusser. Sorunlu bir çocukluk dönemi yaşar; annesine eziyet eden babasından nefret ederek annesine kendini sevdirmeye çalışır. Bi nevi, annesini ''elde etmeye''çalıştığını sahtekar yollara başvurduğunu, kendi kişiliğini gizlediğini yaşamöyküsünde özellikle belirtir.  Fransız bir filozof ve yazardır. Marx ve Freud'un görüşlerini birleştirip felsefede sentez yapmaya çalışır. İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlara tutsak düşer. En önemli eserleri: Marx İçin Kapital,Kapitali Nasıl Okunmalı ve John Lewis'e Mektup ilk sıralarda yer bulur.

Althusser felsefeye bakışını şu cümlelerle özetler: '' Felsefe halkın teorisindeki sınıf kavgasıdır. Teoride ve bütün fikir konularında doğru ve düzmece görüşleri ayırt etmede halkın dostu, düzmecelerin de düşmanıdır.''

Althusser'in felsefeye katkısı çok önemlidir. Onu ilginç kılan ise hayatı ve aşk yaşamı denilebilir. "Gelecek Uzun Sürer" adlı kendi hayatının öz eleştirilerini açık yüreklilikle kaleme alır. 
Althusser'in aşk hayatı ''kendini sevdirme'' üzerine kuruludur. Duygularına karşı güvensizdir. Kendini başkalarına sevdirebilirse güvenlikli bir ortama sahip olabileceğini düşünür. Bunun temeli çocukluk evresine dayanır. İçten, kendini vererek sevemez. Althusser'i anlayabilmek için kendi hakkında yaptığı şu değerlendirme önemlidir.   
''Kendime özgü bir varoluşum olmadığından; duygusuz sanacak derecede kendimden şüphe ettiğimden, ve bu yüzden kendimi kiminle olursa olsun duygusal ilişki sürdürmeye yeteneksiz hissettiğimden, var olabilmek için kendimi sevdirmekten başka çare göremiyorum.'' der
 Aslında sevgi sözleriyle Althusser bizlere gerçekleri haykırır. 

Kaynayan çaydanlığın mutfağa diktiği o kokulu ağaç'ı bulmuş gibi aramaya ve yaşamaya çalışmaktadır sevgiyi.
Hayatı da, sevgiyi de bir terminolojiye başvurma hakkı kendi tekelindeymiş gibi davrananlara;
hayatı, sevgide kazandığından emin olanlar hep tedirgin etmiştir onu. Sanki "maddi hassasiyet", ''sevgi hassasiyeti''  her şeyden önce sınıflamayı, dışlamayı gerektiriyormuş gibi davrananlar da... Hayat onu neresinden yaraladıysa, aslında kimliğini orada ''kendini sevdirme''de oluşturmuştur. Althusser, kimliklerimiz adına, yara almadan oluşan bir kimlik olmadığımızı da bizlere hatırlatır. 
Althusser kendine karşı duyduğu güvensizlik ve kaygı onu  ''sevmeme yeteneği'' ile donatmış gibi yanılsama yaşatabilir. Oysa güvenli olabileceğini düşündüğü temeli çocuklukta almıştır ve '' sevecen görünme'' çabasına girişir.

Yaşamda kendini hep bir garantiye alma duygusunu, Althusser'i hayattaki her şeyden  yedekler oluşturmaya iter. Para biriktirme konusu gibi kadın biriktirme konusu da onun için ''yedeklemedir'' Nedeni şöyle kaleme almıştır. '' Kadınlardan yedekler oluşturdum kendime. Neden mi? İlişkide bulunduğum kadınlardan biri ayrılacak yada ölecek olursa- ki bu defalarca oldu- günün birinde hiç kadınsız kalma tehlikesini göze alamadığımdan.'' Oysa dışırdan bakıldığında özgüveni yüksek, hayatı gerçekçi düşüncelerle yorumlar.

Fakat kendi iç dünyasında durum farklıdır; gelecekten duyduğu korku, bunalımlar onu yalnızda bırakmaz.  Kadınlardan'' yedekler ordusu'' kurmaya devam ederken Helene çıkar karşısına. Sokaklarda serseri çocuklarla büyümüş Helene'in korkusu, Althusser'in korkusunun ters açıdan bir benzeridir; sevilmeyeceğinden korkan Helene. Bu duygu Helene'de kendini ''sevilmez olarak görme''duygusu Helene'i dizginsiz sevmeye iter.  Helene'i her şeyini vererek sever Althusser'i.

Onları tamamlayan gerçekte, Althusser'in ''sevmeme duygusuyla'', Helene'nin ''kölece sevme duygusu'' birbirlerini tamamlar. Büyük sevme duygusunu iki kişilik bölüşmüş olurlar. Althusser otuz, Helene ise otuz sekiz yaşındadır. 
Gerçekte sevgi almadan, ne pahasına olursa olsun sevilme ihtiyacına sığınmak da nevrotik sevgidir.
Althusser ve Helene evlenirler. Helene bir süre sonra hamile kalır; ama Althusser üzülmesin, depresyona girmesin diye çocuğunu aldırır. Helene'nin özverilidir; sevme duygusunu her eylemiyle Althusser'e gösterir. Aşk ve sevgi için Althusser'in kaprislerine, hatta ''yedek kadın ordusu'' kurmasına dahi ses çıkarmaz. Helene, Althusser'e annesi gibi davranır, sevgi boşluğunu doldurmaya çalışır. Ama nafile Althusser'in ''kadın kovalama'' merakından bıkan Helene sonunda başkaldırır. Helene, Althusser'i psikolojik savaş açar. Althusser'e evde yokmuş gibi davranır, konşmaz, birlikte yemek yemez. 

Böylece ''iki kişilik cehennem hayatı'' ortaya çıkar. Helene intihar etmeyi düşünür; Althusser'den onu öldürmesini ister. Gerisini Althusser'in şu sözleriyle son bulur. '' Kendimi karyolanın ayakucunda, sabahlıklı olarak uzanmış olan Helene'in boynuna masaj yaparken buldum; yeğin biçimde kollarımın ağrıdığını hissediyordum; ah şu masaj, hep böyle olur! Sonra, nasıl oldu bilemem, belki gözlerin donukluğundan ve devinimsizliğinden, ya da dudaklarla dişlerin arasından sarkan küçük dil parçasından, onun ölmüş olduğunu anladım.''der


Sonrası yine acı! Althusser tımarhaneye kapatılır, yıllarca suçluluk duygusuyla boğuşur. Sevgilisi Helene'i öldürerek sevmeyi artık öğrenmiştir. Ruhsal dengesini yeniden kurduğunda, öldürmekle kazanılmış sevginin değeri konusunda şöyle diyecektir. '' O günden sonra sevmenin ne olduğunu da öğrendim; atılganca kendi duyguları üstüne 'abartmalı' iddialara girmek değil, karşındakine özenle davranmak, onun arzularına ve ritmine saygı göstermek; hiçbir şey istememek, verileni kabul etmeyi öğrenmek; her armağanı yaşamın süprizi kabul etmek; aynı armağanı ve aynı süprizi iddiasızca, hiçbir zorlamaya başvurmadan, karşındakine de yapabilmek. ÖZETLE, YALIN ÖZGÜRLÜK!''
'' SEVİLMEYİ ÇAĞIRAN SEVMEKTİR.'' der
Alıntılar: ALTHUSSER, GELECEK UZUN SÜRER

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...