1918'de
Cezayir'in kentine yakın bir ormancı kasabasında hayata gözünü açar Louis
Althusser. Sorunlu bir çocukluk dönemi yaşar; annesine eziyet eden babasından
nefret ederek annesine kendini sevdirmeye çalışır. Bi nevi, annesini ''elde
etmeye''çalıştığını sahtekar yollara başvurduğunu, kendi kişiliğini gizlediğini
yaşamöyküsünde özellikle belirtir. Fransız bir filozof ve yazardır. Marx
ve Freud'un görüşlerini birleştirip felsefede sentez yapmaya çalışır. İkinci
Dünya Savaşı'nda Almanlara tutsak düşer. En önemli eserleri: Marx İçin Kapital,Kapitali Nasıl Okunmalı ve John Lewis'e Mektup ilk sıralarda yer bulur.
Althusser
felsefeye bakışını şu cümlelerle özetler: '' Felsefe halkın teorisindeki sınıf
kavgasıdır. Teoride ve bütün fikir konularında doğru ve düzmece görüşleri ayırt
etmede halkın dostu, düzmecelerin de düşmanıdır.''
Althusser'in
felsefeye katkısı çok önemlidir. Onu ilginç kılan ise hayatı ve aşk yaşamı denilebilir. "Gelecek Uzun Sürer" adlı kendi hayatının öz eleştirilerini açık yüreklilikle kaleme alır.
Althusser'in
aşk hayatı ''kendini sevdirme'' üzerine kuruludur. Duygularına karşı
güvensizdir. Kendini başkalarına sevdirebilirse güvenlikli bir ortama sahip
olabileceğini düşünür. Bunun temeli çocukluk evresine dayanır. İçten, kendini vererek sevemez. Althusser'i anlayabilmek
için kendi hakkında yaptığı şu değerlendirme önemlidir.
''Kendime
özgü bir varoluşum olmadığından; duygusuz sanacak derecede kendimden şüphe
ettiğimden, ve bu yüzden kendimi kiminle olursa olsun duygusal ilişki
sürdürmeye yeteneksiz hissettiğimden, var olabilmek için kendimi sevdirmekten
başka çare göremiyorum.'' der
Aslında
sevgi sözleriyle Althusser bizlere gerçekleri haykırır.
Kaynayan
çaydanlığın mutfağa diktiği o kokulu ağaç'ı bulmuş gibi aramaya ve yaşamaya çalışmaktadır
sevgiyi.
Hayatı da, sevgiyi de bir terminolojiye başvurma hakkı kendi tekelindeymiş gibi
davrananlara;
hayatı, sevgide kazandığından emin olanlar hep tedirgin etmiştir onu. Sanki "maddi hassasiyet", ''sevgi hassasiyeti'' her şeyden önce sınıflamayı, dışlamayı gerektiriyormuş gibi davrananlar da... Hayat onu neresinden yaraladıysa, aslında kimliğini orada ''kendini sevdirme''de oluşturmuştur. Althusser, kimliklerimiz adına, yara almadan oluşan bir kimlik olmadığımızı da bizlere hatırlatır.
hayatı, sevgide kazandığından emin olanlar hep tedirgin etmiştir onu. Sanki "maddi hassasiyet", ''sevgi hassasiyeti'' her şeyden önce sınıflamayı, dışlamayı gerektiriyormuş gibi davrananlar da... Hayat onu neresinden yaraladıysa, aslında kimliğini orada ''kendini sevdirme''de oluşturmuştur. Althusser, kimliklerimiz adına, yara almadan oluşan bir kimlik olmadığımızı da bizlere hatırlatır.
Althusser
kendine karşı duyduğu güvensizlik ve kaygı onu ''sevmeme yeteneği'' ile
donatmış gibi yanılsama yaşatabilir. Oysa güvenli olabileceğini düşündüğü temeli çocuklukta almıştır ve '' sevecen
görünme'' çabasına girişir.
Yaşamda
kendini hep bir garantiye alma duygusunu, Althusser'i hayattaki her şeyden
yedekler oluşturmaya iter. Para biriktirme konusu gibi kadın biriktirme
konusu da onun için ''yedeklemedir'' Nedeni şöyle kaleme almıştır. ''
Kadınlardan yedekler oluşturdum kendime. Neden mi? İlişkide bulunduğum
kadınlardan biri ayrılacak yada ölecek olursa- ki bu defalarca oldu- günün
birinde hiç kadınsız kalma tehlikesini göze alamadığımdan.'' Oysa dışırdan
bakıldığında özgüveni yüksek, hayatı gerçekçi düşüncelerle yorumlar.
Fakat
kendi iç dünyasında durum farklıdır; gelecekten duyduğu korku, bunalımlar onu
yalnızda bırakmaz. Kadınlardan'' yedekler ordusu'' kurmaya devam ederken
Helene çıkar karşısına. Sokaklarda serseri çocuklarla büyümüş Helene'in korkusu,
Althusser'in korkusunun ters açıdan bir benzeridir; sevilmeyeceğinden korkan
Helene. Bu duygu Helene'de kendini ''sevilmez olarak görme''duygusu Helene'i dizginsiz
sevmeye iter. Helene'i her şeyini vererek sever Althusser'i.
Onları
tamamlayan gerçekte, Althusser'in ''sevmeme duygusuyla'', Helene'nin ''kölece
sevme duygusu'' birbirlerini tamamlar. Büyük sevme duygusunu iki kişilik
bölüşmüş olurlar. Althusser otuz, Helene ise otuz sekiz yaşındadır.
Gerçekte
sevgi almadan, ne pahasına olursa olsun sevilme ihtiyacına sığınmak da nevrotik
sevgidir.
Althusser
ve Helene evlenirler. Helene bir süre sonra hamile kalır; ama Althusser
üzülmesin, depresyona girmesin diye çocuğunu aldırır. Helene'nin özverilidir;
sevme duygusunu her eylemiyle Althusser'e gösterir. Aşk ve sevgi için
Althusser'in kaprislerine, hatta ''yedek kadın ordusu'' kurmasına dahi ses
çıkarmaz. Helene, Althusser'e annesi gibi davranır, sevgi boşluğunu doldurmaya
çalışır. Ama nafile Althusser'in ''kadın kovalama'' merakından bıkan Helene
sonunda başkaldırır. Helene, Althusser'i psikolojik savaş açar. Althusser'e
evde yokmuş gibi davranır, konşmaz, birlikte yemek yemez.
Böylece ''iki kişilik
cehennem hayatı'' ortaya çıkar. Helene intihar etmeyi düşünür; Althusser'den
onu öldürmesini ister. Gerisini Althusser'in şu sözleriyle son bulur. ''
Kendimi karyolanın ayakucunda, sabahlıklı olarak uzanmış olan Helene'in boynuna
masaj yaparken buldum; yeğin biçimde kollarımın ağrıdığını hissediyordum; ah şu
masaj, hep böyle olur! Sonra, nasıl oldu bilemem, belki gözlerin donukluğundan
ve devinimsizliğinden, ya da dudaklarla dişlerin arasından sarkan küçük dil
parçasından, onun ölmüş olduğunu anladım.''der
Sonrası
yine acı! Althusser tımarhaneye kapatılır, yıllarca suçluluk duygusuyla
boğuşur. Sevgilisi Helene'i öldürerek sevmeyi artık öğrenmiştir. Ruhsal
dengesini yeniden kurduğunda, öldürmekle kazanılmış sevginin değeri konusunda
şöyle diyecektir. '' O günden sonra sevmenin ne olduğunu da öğrendim; atılganca
kendi duyguları üstüne 'abartmalı' iddialara girmek değil, karşındakine özenle
davranmak, onun arzularına ve ritmine saygı göstermek; hiçbir şey istememek,
verileni kabul etmeyi öğrenmek; her armağanı yaşamın süprizi kabul etmek; aynı
armağanı ve aynı süprizi iddiasızca, hiçbir zorlamaya başvurmadan, karşındakine
de yapabilmek. ÖZETLE, YALIN ÖZGÜRLÜK!''
'' SEVİLMEYİ ÇAĞIRAN SEVMEKTİR.'' der
Alıntılar: ALTHUSSER, GELECEK UZUN SÜRER