Hume etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hume etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Aralık 2015 Çarşamba

Montesquieu: "Az bilmek için, çok okumak gereklidir."der

Immnauel Kant, 1724 yılında Doğu Prusya  sınırları içindeki Königsberg'de dünyaya gelir. 1804'teki fiziksel ölmüne kadar kentte yaşamıştır. 12 çocuklu bir saraç ustasının oğlu olarak dar yaşam koşulları içinde büyür. Eğitimi sırasında Leibniz Wolff'dan etkilendi. 1755 tarihinde doçent derecesi aldıktan sonra üniversitede çeşitli sosyal bilim alanlarında dersler vermeye başladı. Kant başlangıçta fizik ve astronomi alanında yazı yazdı. 1755 yılında ''Evrensel Doğal Tarih  ve Cennet Teorisi adlı eserini yazdı. 1770'den sonra Hume, Rousseau etkisiyle eleştirel felsefesini geliştirdi. ''Hume'un felsefesinin kendisini dogmatik uykusundan uyandırdığını'' belirtir. Kant'ın yaşamına dışardan bakıldığında basit bir yaşama sahip olmuştur.  Kant, özel öğretmen olarak başladığı meslek yaşamını profesör olarak tamamlamıştır. Monoton görüntü çizen yaşamını teorik uğraşlara adamıştır. Kant, Epistomolojisi, neyi, nasıl, ne kadar bilebiliriz sorularını tartışmıştır. Biliginin kaynağı olarak salt aklı ya da salt deneyi yetersiz bulur Kant. Ona göre bilgi hem, akıl hem de deney ile elde edilebilir. Kant, epistomolojide eleştirel akılcılığa varmadan önce rasyonalistti. Ancak kendi tabiriyle onu dogmatik uykudan uyandıran  David Hume olmuştur. Hume, her türlü aklın deneyden geldiğini söyler, hatta tümevarım yöntemi Hume'ye atfedilir. Hume'ye göre deney, zorunlu ve eksiksiz bilgiyi veremez, objenin dünyanın her yerinde ve çok sayıdaki bu objelerin tümünü deneyimlememiz mümkün değildir. Hume'a göre evrende her şey belli bir deternizmle, nedensellikle işler düşüncesi yanlıştır. Çünkü Hume'a göre nedensellik insan psikojisinden doğan bir şeydir. Böylece Hume'un şüpheci olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Hume'un göre, neden ve sonucu yan yana görmek bizde bir alışkanlık doğurur, hiç kimse  neden ve sonuç arasındaki nedensellik bağını gözlemleyemez. Kant'ın Hume'den ayrıldığı nokta burasıdır. Kant, akılcılardan, bilginin önceden zihinde var olup sonradan anımsandığı görüşünün aksini savunarak ayrılır.  Bu durumda duyu verilerini işleyen, düzenleyen, sınıflandıran formlar olmasaydı duyu verileri bilgiye dönüşmezdi. Ayrıca duyu verileri bilginin ham maddesi olarak mevcuttur. Her ikisi de (duyu verileri ve zihindeki formlar) bilginin imkanlı olması  bakımından kati surette bir arada olmalıdır. Bu formlar yer, zaman, nedenselliktir. Bunlar  için de dörtlü dörtlü kategori vardır.  Toplamda on iki form bulunur. Temel de ise  bu üç (yer, zaman, nedensellik) form bulunur.

Örnek: Bir insanın (varlık)doğumu ele alınsa;
1-İnsanın nerede doğduğu
2-İnsanın ne zaman doğduğu
3-İnsanın neden dünyada olduğu
bilinmelidir.  Bu üç veri olmadan hiç bir şey anlaşılmayacaktır. İnsan hiçbir yerde, hiçbir zaman, herhangi  bir neden olmaksızın dünyada demek, saçmalamaktır,bir  anlamı yoktur. Nerede doğduğumuzu bilebiliriz, ne zaman doğduğumuzu da bilebiliriz, ama neden dünyada olduğumuzu Kant'ın nedenselliği ile açımlamak gerekirse; fiziksel ölümümüz gerçekleştiğinde bilinebilir. Ayrıca bu bilgiyi bizler değil bizden sonra var olan varlıklar deneyimleyeceklerdir. Kendini bilmeyen varlık içinde var olduğu, zaman biçiminde var olan sadece varlıktır...Varlık içinde bulunduğu yer ve zaman içinde bulut gibidir, nedensellik olarak  'iyi ya da kötü' olması fark etmez. Çünkü her bulut yüklendiği enerjiyi taşır.  Ve zaman varlığı, varlıkta zamanı ölçer. Oysa ki zaman iki unsuru koşul kılar varlığa:tutku ve eylem. Tutku varlığın oluş biçimi ,eylem varlığın varlık nedenidir.
Bu bağlamda, Kant'ın Hume'un nedenselliğinden farkı; Hume nedenselliği psikolojik çağrışımlara dayanan bir alışkanlık olduğunu söylerken, Kant'ta nedensellik bir alışkanlık veya psikolojik bir unsur değil, insan aklından önceden mevcut bir veridir. Kant'a göre akılda a piori mevcuttur. Bilgi, duyu verilerinin akılda çekmeceler halinde bulunan formlara girmesiyle ortaya konur. Bilgi ancak bu formlar ile sınırlıdır. Yani dış dünyadaki olgular, veriler, aklımızdaki kategoriler öyle emrettiği için ve bu kategorilerle sınırlı olarak bilebiliriz. Bu şu demektir; aklımızın sınırları dışında  kalan kısımları bilemeyiz. Yani bana görünenin ve görünenin aklına girip  bilgi sürecinin tamamlandığı formların bize söylediğinin dışında bilgi mümkün değildir. O halde, varlığın duyulan kısmı ve aklımızdaki formların dışında kalan şeyi , varlığın aslını, kendi aslını, kendisini asla bilemeyiz. Deneyimin ve aklın programlandığı biçimde ve bu biçimde sınırlı bilgi sahibiyiz;  şeylerin aslı ise bu sınırların dışında kaldığı için bilinemez. Burası metafizik alandır. Bu bilme yetisinin Kant'ta bilimin de sınırlarını gösterir. Teorik akıl bu sınırlarla sınırlandırılmıştır.

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...