Benjamin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Benjamin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Kasım 2015 Pazar

Ölçümlenen Hayatın Değeri Yoktur

Franz Kafka Çekoslavakya'nın Prag kentinde 1883'te doğar.  Alman Lisesini bitirdikten sonra, Prag Ferdinand Üniversitesi'nde hukuk eğitimi alır. Kafka'nın çocukluğu sert, baskıcı bir babanın kontrolünde geçer. Kendi üzerine kapanık iç dünyası, hassas kişiliği onun günlük yaşamını da etkiler.  İçinde sürekli her şeye karşı korku duyan dünyası vardır. Kaybetme korkusu değildir... '' Uykusuz gece. Sıraya girenlerin üçüncüsü bu. Derin gömülüyor, bir saat sonra da, kafamı yanlış çukura koymuşcasına uyanıyorum'' der.

Romanlarını  farklı kılan diğer bir özelliği Almanca olarak yazmasıdır. Roman kahramanları anlamadıkları bir dünyada yaşarlar. Aydınlığı göremeyen bir dünya içinde çaresizdirler. Aforizmalarında ve kendi yaşamında da romanlarına yansımaları kendinden parçalar olarak görebiliriz. Çünkü hayatı, önceden kaybedilmiş bir savaş olarak görür. İnsan iradesinin zayıf yönlerine dokunur. Yalnızlık, suçluluk duygusu, dünyanın ve insanların sorunlarını çözememenin sıkıntısıyla dolu bir yaşam sürer. Kafka, döneminin her şeye yabancılaşmış insanını kendi üzerinden anlatması yine farklılığını gösterir. Korku dolu bir dünyadır orası! Onun dünyası...
Walter Benjamin şu sözlerle tanımlar Kafka'yı: '' Onun köklü yaşantısı, insan dünyasının, özellikle de günümüz burjuva insanının umutsuzluğu ve mutlak anlamsızlığıdır''der. 

Bu sözleri adeta doğrular gibi Kafka güncelerinde dile getirir: '' Yazmadığım sürece kederlenmeye yeterince zamanım vardır.''der Çünkü yazmadığı süreçlerde dünya yaşamının keyfine dalmayı ''kederlenme'' olarak görüyor diyebiliriz. Ki, ölçümlenen hayatın onun için bir değeri yoktur. Bir başkasına göre yaşam ona göre değildir. Bu nedenselliğini  hayatında olduğu gibi aşk yaşamında da görebiliriz. 
 Büyük aşkı Milena, Kafka'yı şöyle tanımlar: 
 '' Hayır hayır anlamaz dünyayı, yabancısıdır yaşamın. (...) ''Giyinik insanların arasında çırılçıplak dolaşan biridir o.'' (...)'' Kahramanlıktan uzak bir yalnızlık içindedir Frank.'' der

Milena'nın sözlerini doğrularcasına kendi güncesinde ise kaleminden düşen sözlerle kendini hep yargılayan kişiliğini ortaya koyar: '' Nesin sen? Sefilin biriyim. Şakaklarıma vidalanmış iki küçük tahtam var benim.'' der. Ölmeden önce kaleme aldığı güncesiyle kısaca hayatını özetler: '' Acı çekmekten öte bir şey gelmiyor elimden.'' der

Anlaşılması gereken gerçeklik Kafka kendini yargılarken ya da irdelerken aslında kendi üzerinden '' Şakaklarına vidalanmış iki küçük tahtam var benim'' sözleriyle  sistem içindeki diğer insanlara benzemek istemese de, kendini sefil duruma getirenlerin olduğunu vurgular. İnsanların boş bir dünyada yaşadığını düşünür. Bunu en saf dilini aforizmaların da yansıtır. Söylemlerindeki acıyı insan olmaya çalışma erdemi olarak görebiliriz. Tabii bu durum , onun romanlarını okuyanların dünyaya bakış açısıyla doğrusal orantılıdır. 

Franz Kafka Aforizmaların da inancı şöyle tanımlar: '' İnancın insanı deliliğe sürükleyen gücü, işte bu '' mümkün mü'' sözünde gizlidir, ancak bu olumsuzlamada kendini açığa vurur.''der

Kafka, inancın insanı deliliğe sürükleyen gücünden bahsettiği dini bir inanç olarak bakmamak gerekir. Sosyal hayattında beklemediği olaylar karşında ''mümkün mü'' sözünde gizli olması ve en çok sevdiği insanlar tarafından yalnızlık yaşamasına bağıl olarak olumsuzlamada yaşadığı düş kırıklıkları olduğunu düşünebiliriz...
 Bunu destekleyecek yine bir aforizmasında, '' İnançtan yoksun olduğumuz söylenemez. Yaşamımız bile tek başına bir inanç değeridir.'' der Kafka'nın iç dünyasını anlamak için Açlık Şampiyonu yapıtındaki şu sözler '' Aç kalıyorum diye bana hayranlık duymamalısınız. Başka türlü yapamam ki...Hoşuma gidecek bir yiyecek bulamadım ki...'' sözlerini beslenme üzerinden ele almak yanlış olur. Yine yalnızlığı içinde, o yalnızlığı paylaşacak insan bulamamasına kinayeli bir gönderi yapmaktadır.

Bu tür karmaşık gibi görünen gönderilerini ''Hayvan Öyküleri'' eserinde de görebiliriz. '' Fare, ''Ah be!'' dedi. ''Gün geçtikçe küçülüyor dünya. Önceleri amma da büyüktü, korkumdan atıldım ileri, koştum; uzaklarda iki yanda uzanan duvarlar görünce sevinçten havalara uçtum. Bu uzun duvarlar da pek çabuk birbirlerine yaklaştılar ama, kapan var işte, böyle ilerlersem kapana yakalanacağım gündür.''(...) ''Öyleyse gideceğin yolu değiştir,'' dedi kedi, sonra fareyi yedi.'' Sistemi kısaca ve arada yok olan insanları, yok olmamak için duvarların birbirlerine yaklaşmasıyla kendini sistem içinde var eden insanlara gönderisini mükemmel yapar. Kafka'nın özyaşam öyküsünden doğrudan etkilenmiş olan yapıtı ''Dava''da içinde sembolik gönderilerle dolu en karanlık yapıdır. Totaliter rejimlerle yönetilen devletlerdeki koşullardaki benzerlikleri işler. Acımasız empati yoksunu sistem ortamında kişinin çaresizliğini ve sonunda sisteme sonunda boyun eğişini vurgular. Aslında bütünüyle varoluşculuk içinde kaleme aldığını anlayabiliriz de...Dönemin hukuk sistemine getirilmiş bir eleştiri minvalinde şeylerden çok, sistem içindeki varolma çabaları vardır.

''Ölmezden önce bütün o zaman boyunca edinmiş olduğu deneyimler kafasının içinde, o güne kadar kapı bekçisine henüz hiç yöneltmediği bir soruda birleşir. Katılaşmış olan bedenini doğrultamadığından, eliyle bekçiyi yanına çağırır. Bekçi ona doğru iyice eğilmek zorundadır, çünkü bedenlerinin orantıları adamın aleyhine olmak üzere çok değişmiştir. ''hala neyi bilmek istiyorsun?'' diye sorar bekçi. ''bir türlü doymak bilmiyorsun.'' adam: ''herkes yasaya göre ölüyor,''der, ''ama nasıl oldu da bunca yıl boyunca benden başka kimse giriş izni istemedi?' kapı bekçisi, adamın sonunun geldiğini anlar ve tükenmek üzere olan işitme duyusuna kendini duyurabilmek için bağırır: ''burada başka kimse girme izni almazdı, çünkü bu kapı yalnızca senin için öngörülmüştü. Şimdi o kapıyı kapatmaya gidiyorum.''
Alıntılar:  Franz Kafka, Sevgili Milena/ Say Yayınları
 Aforizmalar/ ALTIKIRBEŞ Yayınları
Dava/ Kırmızıkedi Yayınevi
Hayvan Öyküleri/ ALTIKIRKBEŞ Yayınları

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...