3 Ağustos 2016 Çarşamba

"Hayat Bana Düşünmeyi Öğretti, Fakat Düşünmek Bana Yaşamayı Öğretmedi"

Rus düşünürü, edebiyatçı, filozof Aleksandr Herzen siyasi görüşleri açısından devrimci demokrat olarak bilinir. 6 Nisan 1812'de Moskova'da dünyaya gelir. Bir Rus Soylusuyla bir Alman çocuk bakıcısının evlilik dışı çocuğu olduğu bilinir. Herzen, düşünsel anlamda tarihsel belirlenimciliğe inanmaz. Umutlarını daha çok oluşun yaratıcı gücüne bağlar. Batıcılığa olan zaafına rağmen , Rus köylü geleneğine inancını korur. 

Köy topluluğunu tarıma dayalı sosyalizmin temeli olarak görür ve bu topluluğu Rusya açısından korunması ve geliştirilmesi gereken bir kurum olarak değerlendirir. Rusya'da bir çeşit küçük burjuva köylü ideolojisi anlamına gelen "Narodnizm"in kurucularındandır. Düşünceleri ve eylemleri nedeniyle Rus Çar'ı tarafından iki kez sürgün cezasına çarptırılır. 1847'de Avrupa'ya göç eder. İngiltere'de "Özgür Rus Basım Evi"ni kurar. Çan dergisini yayımlar. Rus halkının aydınlatılması için kitaplar yazar. Herzen'in önemli kitapları arasında: Bilimsel Heves, Kabahat Kimde?, Geçmişim ve Düşüncelerim yapıtları sıralanabilir.

19. yüzyıl başından ortasına kadar olan sürede Rus edebiyatında, çok tanınmış edebi karakterlerle yaygınlaşmış bir “lüzumsuz adam” geleneği olmuştur. Aylak/Lüzumsuz Adam fikri Rusya’ya özgü olsa da kültürlerin, insanları konformist ve uyumsuz olarak sınıflandırması daha geniş bir olgunun parçasıdır.
Batılılaşma yanlısı olan aydınlar ise Rusya’nın kurtuluşunun bireycilik ve akılcılık değerlerinde yattığını öne sürmüşlerdir. İşte Batılılaşma yanlısı/Batılılaşmış Rusların arzuları lüzumsuz adam portrelerine yansımıştır. Genellikle Batı Avrupa üniversitelerinde okumuş ve ülkelerine geri dönmüş olan aydınlar Batı tarzı eğitimleri nedeniyle Rusya’ya, Rus oldukları için de Avrupa’ya uyum sağlayamamışlardır.
Rus yazarların uyumsuz kahramanı ikircikli bir tavırla yansıtmaları ile Rus edebiyatında lüzumsuz adam geleneği oluşmuştur. 
Herzen, Suçlu Kim? (1846) adlı toplumsal romanında aylak, hayata uyum sağlayamadığı için kendini toplumdan soyutlamış, kitap ve düşünce dünyasına kapanmıştır.


Rus edebiyat tarihinde, saf anlamda ilk “toplumsal” roman olarak değerlendirilmektedir.
Ünlü Rus Edebiyatı eleştirmeni Belinski, Suçlu Kim? adlı romanı, çağdaş Rus yaşamını toplumsal ve psikolojik açıdan ele alması bakımından çok önemli olduğunu niteler.
İngiliz felsefeci Isaiah Berlin ise “Herzen’in romanı 1840’ların düşünsel mayalanmasında ciddi bir rol oynadı. Toplumsal ve ahlaki anlamda önemli bir yapıttır ve Herzen’in kişiliğinin de mükemmel bir ifadesidir” demiştir.
 Aynı zamanda Herzen'in  asi ve uysallık içinde çarpışan kişiliğini, karakterinin parçalarını oluşturan özel yanlarını yaşamını konu aldığı kitapta şöyle özetler:

"En aptalca hataları kendime rağmen yaptım; her zararı, her şey apaçık biçimde gözlerimin önünde gerçekleştiği halde sineye çektim. Bütün önemli olaylarda, kendime itaat etme, irademin sözünü dinleme gücüne sahip olsaydım, acaba yaşamımdan kaç talihsizlik, kaç felaket eksik olurdu? (...)Neden daima itilip kakılmama izin verdim? Uysallığımın nedeni, çocukça bir utanç ve çoğu kez karakterimin iyiliğinden- dostluk, sevgi, düşkünlük- kaynaklanan bir tezcanlılık ve ataklıktır."der

Kendi hayatı da lüzumsuz adam edebi tipi gibidir, içinde yaşadığı toplumla çatışan aciz aristokrat gibi; hayalci ve faydasızdır; başarısızlığa uğramış bir idealisttir; toplumsal ve etik sorunlara duyarlı, ama kısmen kişisel zaafları, kısmen de eyleme geçme özgürlüğü üzerindeki toplumsal ve kişisel sorunlarından dolayı eyleme geçemeyen bir yapısallığı yansıtır.


Her insanın doğası gereği, doğar doğmaz yaşadığı ilk duygular, hayata karşı güvensizlik, umutsuzluk beslemek ve yaşlılık korkusudur. Herzen'in de yaşı ilerledikçe melankoliye kapıldığını, yaşlılığın verdiği korkusunda da başkalarına muhtaç olma korkusu yattığını, hayatın ve insanların onu umutsuzluğa sevk ettiğini 1864 kaleme aldığı şu cümlelerle ifade eder:

"1851'den bu yana hiçbir yıla böyle dehşet duygusu içinde girmememiştim; ne kendimle ilgili olaylarda ne de politik faaliyetlerimde hiçbir umut ışığı göremiyorum... Hayat boyu kurduğum bağlar birer birer kopuyor. Kendimizi birbirimizin gözünde düşürüyoruz. Bu mu yaşlılık? Defne dalları soluyor, geride sadece genç görünmeye çabalayan yaşlı yüzler kalıyor. Aile yaşamımda uyum yok. Görevler gittikçe zorlaşıyor, bencillikler daha inatçı...Hepsi bütün ağırlığıyla yeni kuşağın üzerine çökecek. Her yerde kasvet, dehşet ve kan..."der

Batılı akılcı düşünce onu, yalnızlaşma, bireycilik, maddi ya da manevi ölüm; diğeri ise, dünyayı olduğu gibi kabul eden, karşılıksız sevgiyle ve herkes, herkesten sorumludur yaklaşımıyla belirlenen sona doğru ilerletir. 

Tarihsel süzgeç Herzen'i son yıllarında içine düştüğü umutsuzlukla onu hatırlamaz; tam tersine 1855'te oğlu Aleksandr'a yazdığı ithaf mektubuyla anar:

"Yaratmıyoruz, yıkıyoruz; yeni bir gelecek vaat etmiyoruz, sadece eski bir yalanı reddediyoruz. Çağdaş insan sadece köprü kurar; başkası, yarının henüz meçhul insanı geçsin diye. Belki sen onu göreceksin. Bu yakada kalma. Devrimle birlike mahvolmak, kutsal gericilik içinde kurtulmaktan çok iyidir.
Devrim, büyük toplumsal değişim dini; sana öğütlediğim yegane dindir. Bu din; cennet, ödül vaat etmiyor; kendi bilinci ve vicdanı yok. Zamanı geldiğinde vatanına, halkına bu dini anlatmaya git; onlar bir zamanlar sesimi sevmişlerdi, belki de beni hatırlayacaklardır."der

Aslında tam olarak yaşlanma korkusu değildir onun yaşadığı; dünyada bir iz bırakamadan yok olup gitmekten korkmaktadır. Herzen, hayatını istediği gibi yaşayamamak ve zamanın da haddinden çabuk geçmesi ile hiçbir hayali gerçekleşmez.
İnsanlar hayatı sevdikleri yaşlanınca ya da ölünce unutacaklarını düşünürler. Suyun şelaleden akışındaki intihar gibidir, hayat...

Bu korkunun nedenlerinden biri de ölüme yaklaşması, bir açıdan bilinmeyene yaklaşması. Malum ne olacağını bilmeyen bilmediğinden yaşlanma ve ölüm korkusu iç içe geçer, insanlarda. Herzen'de acı sona doğru hayatı çözümsüz bırakıp ayrılmıştır, 1870 başında akciğer kanserine yakalanan Herzen dünya hayatından ayrılır...
Böylece sorunları biter; ölüm, ölen adına tüm sorunları çözer.
İnsanlar birbirlerini değiştirmeye çalışır. Değişimi isteyen başaramazsa değişmeyene öfke duyar, şayet başarırsa değişen değiştirene öfke duyar...Herzen adına aşk  hayatı onun için dünyanın bir felaketi ve menfur deliliğine yol açmıştır hayatında ve ruhunda...

Tahmin edeceğiniz gibi bir sonraki blog konusu Herzen'in aşkları olacak.

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...