"İlkelerine bir kez olsun ihanet eden
insan, hayatla olan saf ilişkisini yitirir." der Andrei Tarkovski
İnsanlık olarak, insani değer ilkelerini
parçalayarak, bölerek ilerliyoruz; zaten bölünmüş bir alana atılan neden
parçalamaya da devam etmez ki? Ama öylelik, insanda daha da bölünmüşlük haline
geliyor. Yani aslında parçalamak keyif vericidir, bölünmüşlük bölüştürülür, ilke hücrelerimiz buna imkan sağlayabilecek bir efsunlanma
alanıdır. Çalışmayan kalksın yorulsun derhal, yapamayacağını düşündürecek kadar
yük ile...Hücre bölünmüşlüklerle ilkesizlik içindedir, artık...
Sosyal psikolojide önemli bir vurgu noktası vardır.
"Geri kalmış ülkelerde moda bir ihtiyaçtır.'' Moda ihtiyacı bir
zamanlar giyim ya da benzeri şeylerdi. Şimdilerde moda ihtiyacını bireysel
düzeyde ve gruplar olarak sosyal medyaya uygularsak bu durum, yüzyüze sosyal
iletişim kuramayan sosyal varlık insanı ve sosyal varlık olamamanın getirdiği
edilgen bireysellik içinde sosyal moda ihtiyacı marjinal doygunluk seviyesine
ulaşamayan bir toplum getirisi olması kaçınılmaz olacaktır. Güncel hayatta
birbirlerine duygularını (öfke, kin,sevgi) ifade edemeyenler adeta sosyal
medyada sözlerimle toslamaktan ziyade, yazdıklarımla toslayarak okşamayı yeğlerim düşüncesinde.
Oysa ki,
söylenen sözleri unutan bir yapımız olmasına karşın okuduklarımız daha
kalıcıdır zihnimizde...Freud, Ket Vurma Belirti ve Korku incelemesinde: ''
Korkunun beklentiyle çok açık ilişkisi vardır; o birşeyden korkmaktır. Onda
belirsizlik ve objesizlik özellikleri vardır; konuşma dili bir objeyi
bulunduğunda onun adını bile değiştirir ve onun yerine ürküntüyü koyar.'' der.
Günümüzün moda ihtiyacında bize dayatılan 'kültür endüstrisi’ ya da ‘idare
altına alınmış dünya’ gibi (…) temalar, aydınlanmayla başlayan evrensel
kötülüğün sonuçları değil, kamusal alanın kültürel ve politik işlevlerinin
kaybolması, daha doğrusu kamusal alanın kültürel ve politik işlevlerinden
arındırılması, bu işlevlerinin giderilmesinin sonuçlarıdır.”, bu yaklaşımdaki
problem söz konusu mecali kalmamışlık durumunun, Kant’ın cümlesindeki dolaylı
ve içkin olarak gözlemlenebilen ''sermayenin gizeminin'' ('birikim olsun!') ve
tarihsel süreçlerin tümlüğünün parçası oluşunun ıskalanmasıdır. O, mecali
olmama durumu, sosyal medyanın “muhabbet” dilinden(!) medya düzeneklerine, tüm
kamusal söylemlerde gözlemlenebilecek bir haldedir. Gündelik haberler her gün
dayak yiyen, ölen, kaza geçiren, bedensel-sosyal-kültürel travmalar geçiren
işçiler, çalışanlar, kadınlar, çocuklar, toplulukları gösteriyor ve onları
temsil eden her birey/topluluk göremezden geliniyor. Estetik her
dillendirme etkisizleştiriliyor ve düşünce hayatının nasıl sönümlendiğini
görüyoruz. çünkü moda ihtiyacı; aydınlanma sürecinin ardına alabilen olan,
“üretken işbirliğinin düzenleyicisi olarak oynadığı geleneksel rolden ayrılan
sermaye, bir zorla ele geçirme aygıtı biçimini alma eğilimi gösterir.”
Foucault’un belirttiği ve dikkat çektiği nokta olan ifadesi, “tabi kılınmış
özneye ilişkisel bir kuram sağlandığı şeklinde okunabileceği” tespitini
izleyebiliriz: “kapital’deki artı değer kuramını ya da yabancılaşmış emek...
İnsanların yaşamlarını başkalarına ait nesnelere dökerek nasıl kendilerini tabi
kılınmış halde oluşturduklarının öyküleri olarak okumak mümkündür. Hegel'in
tarihin ya da aklın hilesi olarak tanımladığı durumu açmayı gerektirir.
“kolektif tarihin hiç beklenmeyen bir sonuç üretmek için bireylerin, hatta tek
tek ulusların tutkularını ve niyetlerini onlara çaktırmadan kullanma
biçimiydi''der. Şimdilerde de ihtiyaç olarak sunulan ihtiyaç duyulan modalarımız...
Dijital ortamda, dünyanın gerçekçi
dolayımları görülüyor, fark ediliyor, biliniyor; bedenin, var oluşun,
“aklın”, “enerjilerin” kullanılabiliyor olmasına hiçbir çare olmadığı da
yaşanıyor. Öte yandan da... İnsani duygulara organik ve dijital tüm
kuşatılmışlıklarını ve kullanılabilirliklerini modernlik sanan bir toplumun,
küresel toplama kampları olarak sıkıştırıldıklarını dijital beton kentlerde;
sermaye, iş gücü, yaratıcılık stokları/ blokları oluşturdukları kadar; sınıfsal
geçişlilik, sistem güvenliği işlevleri/makinasallıkların
oluşturdukları; ancak daha asli işlevlerinin algı yanılsaması stokları/
bloklarına indirgenmişlikleri ile ilgili zamanlarını tüketen/
üretici-tüketiciler olduğunu yadsıyamayız.