Gustave
Le Bon 1841- 1931 yılları arasında yaşamış Fransız asıllı bir fikir adamıdır.
Daha
çok kitleler ve kitleler psikolojisi üzerine çalışsa da, devrimlere olan ilgisi
devrimleri inceleyip farklı açılardan bakmasına sebep olmuştur.'' Fransız
Devrimi''ni inceleyerek dünyadaki farklı ülkelerde yaşanan devrimlerin asıl
kaynağını ve gerçek neden ve sonuçlarını farklı bakış açılarıyla değerlendirir.
''Eşitliğin olmadığı yerde haksızlık baş kaldırır. Vatanperverlik duygusunu yaşamayan
toplum, tarihte yok olmaya mahkumdur''der.
Gustave Le Bon, devrimleri üç
ana başlık altında inceler.
''Bilimsel,
Siyasal ve Dini'' olarak kaleme aldığı incelemesinde, Bilimsel Devrimler için
'' Çok fazla dikkat çekmeseler de, genelde siyasi devrimlerin yaratamadığı
dolaylı sonuçları daha fazladır.'' Bu nedenle ilk sırada bilimsel
devrimleri incelemiştir. '' Örneğin, eğer devrimden sonra evrenle ilgili
algılarımız değiştiyse, bunun nedeni, astronomik keşiflerin ve deneysel yöntem
uygulamalarının bir olgunun sabit yasalar tarafından yönetildiğini göstererek
onları değiştirmiş olmasıdır.'' açıklamasını getirmiştir.
Siyasi
ve Dini Devrimler '' Medeniyetlerin ilerlemesine yol açan bu bilimsel
devrimlere oldukça uzak ve ilgisiz olan devrimler siyasal ve dini devrimlerdir.
Bilimsel devrimler tamamen akılcı unsurlardan doğarken, siyasi devrimler
duygusal mistik etkenlerle desteklenir. Kökenlerinde mantık oldukça zayıf bir
yer tutar'' açılımını sunar. '' Fikirler ve İnançlar'' eserinde, inançlara
mistik ve duygusal kökenlerine yer verir. Siyasi ve dini inancın
mantıktan hiç etkilenmemiş olduğuna dikkat çeker.
''
Bir bütünlüğün onu oluşturan bireyler üzerindeki etkisinin en önemli
sonuçlarından biri bireylerin duygu ve isteklerinin birleşmesidir. Bu
psikolojik birlik sürülere dikkate değer bir güç verir. Bu tür zihinsel
birliğin oluşmasının sebebi jestlerin ve hareketlerin bir sürü içinde oldukça
bulaşıcı olmasıdır. Nefret, kızgınlık veya alkışlarına sürüdeki herkes
katılır.''
Kitledeki
psikoloji güç kavramıyla örtüşür. Güçlü ulaşılmaz olandır. O halde güce
ulaşmanın yolu güce katılım yolundan geçer. Ki, kitlelerde bir özgü benzer
davranışta kendine benzeyen ''kişilik, aidiyet'' gibi unsurlardan dolayı
kendine yakın hissettiği benzerliğine yönelir... '' Bu ortak duyguların, bu
ortak iradenin kaynağı nedir? Ortak duygular sirayetle bulaşır. Ama bu sirayet
etkisini göstermeye başlamadan önce bir varış noktası belirlenmelidir. Lidersiz
bir sürü hareket etmeyen şekilsiz bir varlıktır''der.
Uygarlıkları
doğuran önemli etmenlerin fikirlerde, davranışlarda, alışkanlık ve inançlar
sisteminde meydana gelen değişiklikler ola gelmiştir. İnsanların iç
dünyalarındaki görünmez değişiklikler ve bu bağlı değişiklikler ender olarak
meydana geliyorsa, bu o toplumun yapısının esasında bulunan köklü, değişmez
öğelerin ağırlık kazanmasıdır. Çağımız insan düşüncesinin ise sürekli olarak
değiştiğini kitlelerin kontrollerinin değişkenliği önem kazanmıştır. Bu
bağlamda Gustave Le Bon ''Kitleyi oluşturan bireylerin zihni düzeydeki üstünlük
bu prensibi ortadan kaldırmaz. Bilgisiz ve bilgin, bir kere kitle içinde
bulununca olayları objektif olarak gözlemlemek bakımından aynı yetenek düzeyine
inerler. Zihni bakımdan yüksek seviyede olmanın önemi yoktur. Bu tez çelişkili
görünebilir. Bunu ispat için bir çok tarihi olayları tekrar etmek gerekir. ''
açıklaması günümüz dünyasının içinden geçtiği sürece bakınca yeterli diye
düşünüyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder