
Schopenhauer
tinin ahlak felsefesine bakış açısında,
''...birçok
insan başkasını gerçekte nasılsa o şekilde görmüş olsaydı dehşete
kapılırdı,''der.
Gerçekten de bizler kimleriz?
'' ...ikiyüzlülük, düzenbazlık, riyakarlık, gösteriş, sahtecilik ve hilekarlığın örtüsünü de -ki her şeyin üzerine örtülmüştür- sıyırmak, dünyada gerçek dürüstlüğün ne kadar nadir rastlanılır bir şey olduğunu ve en az umulduğu yerde bile, zahiren erdemli görünen bütün işlerin arkasında, gizlice ve en iç derinliklerinde, günahkarlığın, ahlaksızlığın pusuda beklediğini göstermek!
Ne azim bir mesele! Sırf bu sebepten ötürü birçok iyi insan dört ayaklılardan dostlar edinmişlerdir:'' cümlesinde olduğu gibi aslında hepimiz iyilik timsalleri birer nesnel piyanolarız. Bu benzeştirme insanlık adına biraz acımasız da oldu.
Evet.. Gerçeği yadsımak doğamızda hep var olmuştur. Kim olduğumuzu dahi kendimize itiraf edemeyen bir piyanonun tuşları gibiyiz. Kim, hangi tuşumuza basmış olsa; istenilen sesleri vermiyor muyuz? İnsanı toplumda ahlaki açıdan birey olarak ele alırsak piyano gibi... ama esas olan toplum yani piyanonun pedallerdir.
Lavignac'ın da dediği gibi "Pedal sanatı ayağın nasıl konulacağını değil, nasıl çekileceğini bilmektir" der. Aslında ahlak bi nevi toplumun içinde bulunduğu yaşadığı ahlaksallıklar değil midir...
Toplum bizim ahlak notalarımızı düzenleyen, bu düzenin dışına çıkan bireysellik istençliğini ötekileştirenler veya hor gören sözde ahlak özgürlüklerimizi bağışlayanlara karşın sessiz kalışlarımızı, Schopenhauer şöyle açıklar.
''...Çünkü dürüst yüzlerinde herhangi bir güvensizlik kırıntısı taşımaksızın bakabileceği köpekler olmamış olsaydı, insanların sonu gelmez riyakârlıklarına, sahtekârlıklarına ve garazkârlıklarına nasıl tahammül edebilir, ne ile teselli bulabilirdi insan?" Çünkü hepimiz toplu halde piyano resitalinde aynı ahlak müzik tınılarına kulaklarımızı vererek dinliyoruz...
Çünkü farklı olduğunuzda kabul edilmezsiniz.
Alıntılar
(sayf. 32)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder