17 Kasım 2015 Salı

İçinde Kaybolduğumuz ''Faust''




"Dayanamıyorsan neden bizimle ortaklığa girişirsin? Uçmak istiyorsun ama başın dönüyor,"der Mephistopheles.

Faust, Ünlü Alman yazar Goethe'nin neredeyse tüm yaşamı boyunca yazarak tamamladığı bir yapıttır. Urfaust adıyla onsekiz yaşında başladığı oyunu, 1806'de Faust I ve 1832'de Faust II adıyla iki büyük bölüm halinde yazarak seksen üç yaşında ölümünden kısa bir süre önce bitirebilmiştir.
Goethe, Faust'un konusunu çok eski bir öyküden almıştır.
Faust 16. yüzyıl başlarında gerçekten yaşamış bir adamın efsaneleşmiş hayatını anlatır. Çağdaş kaynaklardan bilindiğine göre Faust gezgin bir astrologdur, üstelik matematikçi bir bilgindir. Tanrıya dil uzatan sihirbaz bir bilgin olarak halk arasında adı çıkan Faust hakkında efsaneler uydurulmuştur. Halk kitaplarında geçen şekliyle bu efsanenin özeti şudur; Faust bir köylünün oğludur. İlahiyat okumak istemiş, dünya adamı (Weltmensch) olmuştur, matematikçi, hekim ve astrologdur. Öğrenim merakım tatmin etmek için şeytanla yapmıştır.

Şeytan Mephistopheles, ona sorduğu her şey hakkında bilgi vermeyi, dünyanın meydana gelişini, yıldızlan, insanların yaratılışını anlatmayı kabul etmiştir. Faust'a kainatta uçması, yeryüzünün ülkelerini tanıması ve hayatın zevklerini tatması için yardım edecektir. Faust efsanesinin anlatımında dini görüş açısı hâkimdir. Ama yine de bu efsane kahramanının kişiliğidir ki efsanenin dini havasına rağmen kendisini gösterir. Halk efsanesinin Faust'u din sınırlarını aştığı, ruhunu şeytana adadığı için kötü bir son bekler. Faust, aforoz edilmişliğin cezasını görür.

Şeytanla bahse giren insanoğlu teması önceki yüzyıllarda da birçok öyküye ve oyuna konu olmuştur. Goethe'den önce birçok yazar tarafından defalarca işlenmiş bir konudur Faust, Burada Faust'u önemli kılan Goethe'nin kendi tüm yaşanmış duygularını konu almasıdır. Hayatını öğrenmek ve bilmek üstüne yapılandırır. Nietzche, '' Goethe, sanatkarlar arasındaki büyük istisnadır: O,gerçek bir kabiliyeti sanki dünya için önemli ve belirleyici, mutlak ve en gerekli olmak zorundaymış gibi ahmaklık içinde yaşamamıştır. Gerçekten sahip olduğundan fazlasına sahip olduğunu iki kez düşünmüş ve yanılmıştır'' der. Aslında, Goethe'nin yanılgıları onu hiç rahata da erdirmemiştir.
Goethe,''bilmek yetmez, uygulamak gerek. İstemek yetmez, yapmak gerek'' der. 

Evet! Dünyanın, güneşin etrafında döndüğü teorisi kanıtlanmıştır. İnsan ise dünya üzerinden güneşe baktığı zaman, güneşin kendi etrafında döndüğü yanılsamasına kapılır. Siz, başkasının aklına mı sahipsiniz yoksa sadece kendi aklınıza mı güveniyorsunuz? Eskilerin söylediği bir söz aklıma geldi: '' kimse kimsenin aklını beğenmediği için, bir tek akla nazar değmez'' derler. Kimse kimsenin aklını beğenmez hale gelinmedi mi... Dönüp bir bakın; ''bu işi benim almam lazım, ben, ondan daha iyiyim '' içinde kötülüğün nüfuz denizinde fark etmeden yüzüyoruz. Çırpındıkça da batıyoruz. Çünkü sistemin dışına çıktığınızda yok olmaya mahkumuz. Tıpkı bir farenin labirent içinde gezinmesi gibi hayat sürmüyor muyuz...Ama en azından bugün için...

Herkesin bir yanının Faust olduğunu düşünüyorum, kendim de dahil. Bu nedenle her an hazırızdır şeytanla pazarlık etmeye, ruhumuzu satmak için. Ama şeytanın zayıf bir anınızda baştan çıkaramaması, teslim alamaması için hazır beklemek, ruhumuzu ne karşılığında satacağımı tasarlayarak. Yalnız ne karşılığında mı? Ne zaman, hangi koşullarda, nasıl satacağımızı da öngörmeye çalışmak, o an için hazır beklemek gerekir. Bu yüzden hiç teslim olduk mu? Olmadık mı  Mepfisto'ya..? Her an teslim olabileceğimizin  bilincinde yaşıyor muyuz...  Yaşadığımızı nasıl anlarız? Güneşin kendi etrafımızda döndüğünü düşünerek teslimiyet kağıtcığını kendi kanımızla imzalayarak mı...

Oysa ki, sistem içinde (insanın ahlaki sistemi) hakiki bir genel hoşgörü, en sağlam şekliyle nasıl sağlanabilir: Eğer tek tek insanların ve toplumların özelliklerine dokulmazsa, ama esas yararın, tüm insanlığa ait olmakla kendini göstereceği kanaatine sımsıkı sarınılabilinirse... Böyle bir aracılığa ve karşılıklı anlayışa sahip olunabilir. Hakiki bir kanaat, kalpten kaynaklanır, vicdanın asıl yeri olan gönül, uygun olanla olmayan üzerine akıldan çok daha güvenilir hüküm verir; akıl ise doğru noktaya isabet ettirmeden bazı şeylere nüfuz edip belirleyebilecektir. Yine sistemin izin verdiği kadarıyla elbette! Oysa aklımızla güneşin etrafımızda döndüğünü, kalbimizle sıcaklığını hissedebiliriz.

Kendine saygı duymayı ve kendiyle barışık yaşamayı dileyen insandır, ama yine de ruhunun alt üst olarak hissetmek zorunda olduğu bir sürü kusurlu şeyden, onun dışarıya karşı hoş göstermekle her iki tarafa da huzursuz ve şüpheli kılan bazı hatalardan üzüntü duyan iyi niyetli, kendine dikkat eden bir karakter, kendini bu güçlüklerden kurtarmaya çalışacaktır da...Ama insanlar arasındaki anlaşmazlıklar eğer inatla sabitleşmişse, insan farkeder ki, üzüntüden ancak çalışarak kurtulabilir. Kusur için bir yarar hatta hep bir yedek aranabilir nihayetinde bulunabilirde...İşte o zaman kendini yeni  bir insan olarak rahatlatmış olacaktır sistemin evrimleşmiş insanı olacaktır. Rahat hissedecektir aklındaki kendine yaranmış odaklanmalarıyla...

Kısaca Faust'un özetini vermeden geçmek olmazdı. Faust, kendisi için, tatmin olan her isteğin yenisini doğurduğunu tecrübeleriyle öğrenmiştir. Bunun için antlaşmanın şartını şöyle özetler: Eğer rahatlayıp köşeme çekilirsem, bu berim sonum olsun. Kendimden hoşlanmamı sağlayacak kadar bana dalkavukluk edip beni kandrırsan, beni zevkle aldatabilsen, bu benim son günüm olsun. Bir an, zamana, geçme, çok güzelsin dersem, beni zincire vurabilirsin, mahvolmaya razıyım.

Faust, orta çağdan yeni çağa geçiş dönemini kapsamaktadır. Faust, felsefeyi, tıbbı, doğa bilimlerini, teolojiyi araştırmış, gençlik ve olgunluk çağını yeryüzünün sırlarını çözmek için tüketmiştir. Bütün hayatının muhasebesini yapmakta ve sonuç olarak gerçeğe ulaşamadığını anlamaktadır, içerisinde asla dolduramadığı bir boşluk ve binlerce cevaplayamadığı sorusu vardır. Bu esnada şeytan, tanrıyla bir iddiaya girer. Şeytan; Faust’un içerisindeki ilahiliği, erdemi, maneviyatı söküp atacağını iddia eder, yani beşeri zevklerden artık haz alamayan Faust’u tekrar buna yönlendireceğini söyler, eğer bunu başarırsa tanrı ona dünyanın hakimiyetini verecektir. Goethe aslında hikayesine dini bir temelden başlamıştı, Şeytanla tanrı arasındaki anlaşmazlığa ve insanın bu olaydaki rolünden…
Kısacası kendi içimizde kaybolduğumuz Faust'u yani insanın ruhunun bencilliğini anlamasını konu alır.

Şeytanla anlaşmaya varan Faust, insanın ne denli geri dönülmez yollarda asaletini korumaya çalışan insanı gözler önüne serer. 
Trajedinin birinci bölümünün son kısımında balyoz gibi kalbimize inerek kelime oyunlarıyla bizi, bize hatırlatır.
Mefisto: İyi düşün, unutmak yok!
Faust: Bu işe yetkin tamdır;
Hiç suç işlemedim.
Ahte vefa uşağımdır.
Senin mi ya da başkasının mı, ne önemi var!
Mefisto: Hatipliğini nasıl da böyle hararetle abartıyorsun! Her kağıtçık iyidir. Bir damlacık kanla imzalarsın.
Faust: Bu sana yeterliyse, bu tatsız şaka bitsin.
Mefisto: Kan, çok özel bir sıvıdır.
Faust: Sakın korkma, bu antlaşmayı bozarım diye!
Atılalım zamanın dalgalarına
Olayların akışına
İstediği kadar yer değiştirsin
Acıyla zevk
Zaferle yenilgi;
Yeter ki insan durmadan çalışsın.


Goethe, ''sanat  uzun hayat kısa'' sözü daha da bir anlam bulur. 65 yılda tamamladığı eserinden sonra...Çünkü yaşamı boyunca kendi çelişkilerini kaleme almıştır.

Daemmrich'lere göre Faust, "Her şeyi öğrenmeye aday özne" ile sadece "Bazı şeyleri düşünebilme yetisine sahip özne"; "Dünyaya bağlı özne" ile "Dünyayı zihin, gövde-bedeni ile zorlayan, onu aşmaya çalışan özne"dir.

Faust'u günümüz insanı ve toplumları için Alman felsefeci Spengler "Batı Toplumunun Çöküşü" isimli eserinde Batı kültür çevresini 'Faust kültürü' olarak tanımlayarak karakterize eder.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...