4 Ekim 2015 Pazar

''DÜNYA BENİM FİKRİMDİR''

İnsanlık var olduğu tarihten bu yana en çok da son dönemde kirlenen iç dünyamızı biraz da olsun arındrmak adına SCHOPENHAUER'i sözleri içinde adeta bıçak etkisi yaratan Hukuk, Ahlak Ve Siyaset Üzerine adlı eserini okumalıyız... diye düşünüyorum. 



Düşünür, 127 sayfalık eserin 80 sayfasını ''AHLAK'' üzerine ayırması bir imleç olarak bakılabilir, 47 sayfasını '' HUKUK VE SİYASET'' üzerindeki düşüncelerine ayırmıştır. İnsanın varoluşsal amacını ve hayatın her alanında var olabilme erdemini temel olarak ahlaka indirgemiştir. Felsefede ve teolojide de olduğu gibi ahlak insan olmanın temel dinamik taşı değil midir..?
             
Schopenhauer tinin ahlak felsefesine bakış açısında,
 ''...birçok insan başkasını gerçekte   nasılsa o şekilde görmüş olsaydı dehşete kapılırdı,''der.
                 
                                  Gerçekten de bizler kimleriz?                                                                                                                                

'' ...ikiyüzlülük, düzenbazlık, riyakarlık, gösteriş, sahtecilik ve hilekarlığın örtüsünü de -ki her şeyin üzerine örtülmüştür- sıyırmak, dünyada gerçek dürüstlüğün ne kadar nadir rastlanılır bir şey olduğunu ve en az umulduğu yerde bile, zahiren erdemli görünen bütün işlerin arkasında, gizlice ve en iç derinliklerinde, günahkarlığın, ahlaksızlığın pusuda beklediğini göstermek!

Ne azim bir mesele! Sırf bu sebepten ötürü birçok iyi insan dört ayaklılardan dostlar edinmişlerdir:'' cümlesinde olduğu gibi aslında hepimiz iyilik timsalleri birer nesnel piyanolarız. Bu benzeştirme insanlık adına biraz acımasız da oldu.

Evet.. Gerçeği yadsımak doğamızda hep var olmuştur. Kim olduğumuzu dahi kendimize itiraf edemeyen bir piyanonun tuşları gibiyiz. Kim, hangi tuşumuza basmış olsa; istenilen sesleri vermiyor muyuz? İnsanı toplumda ahlaki açıdan birey olarak ele alırsak piyano gibi... ama esas olan toplum yani piyanonun pedallerdir.

Lavignac'ın da dediği gibi  "Pedal sanatı ayağın nasıl konulacağını değil, nasıl çekileceğini bilmektir" der. Aslında ahlak bi nevi toplumun içinde bulunduğu yaşadığı ahlaksallıklar değil midir...

Toplum bizim ahlak notalarımızı düzenleyen, bu düzenin dışına çıkan bireysellik istençliğini ötekileştirenler veya hor gören sözde ahlak özgürlüklerimizi bağışlayanlara karşın sessiz kalışlarımızı, Schopenhauer şöyle açıklar.

''...Çünkü dürüst yüzlerinde herhangi bir güvensizlik kırıntısı taşımaksızın bakabileceği köpekler olmamış olsaydı, insanların sonu gelmez riyakârlıklarına, sahtekârlıklarına ve garazkârlıklarına nasıl tahammül edebilir, ne ile teselli bulabilirdi insan?" Çünkü hepimiz toplu halde piyano resitalinde aynı ahlak müzik tınılarına kulaklarımızı vererek dinliyoruz... 


Çünkü farklı olduğunuzda kabul edilmezsiniz.

Alıntılar (sayf. 32)

29 Eylül 2015 Salı

''DİL VARLIĞIN EVİDİR''

Martin Heidegger, '' dil varlığın evidir''der. Blog yazarı olarak bu nedenle aldığımız eğitim alanları dışında blog yazarlığında amacımız kendimize ayna tutmak...Günlük tutmak gibi de diyebiliriz. Hepimizin şu ya da bu şekilde keşfettiğimiz veya keşfedemediğimiz hayat felsefesi içinde amacımız günlük hayatı harmanlayacak yazılar yazmak...Okuyabilmek...
 Zihnimizde bir soru işareti oluşumu sağlayabilmektir.
Yazarların rolü, konuları, dünya tarihi boyunca değişmiştir. İçinde bulunduğumuz dijital çağ içinde yazarlık sosyal medya araçlarının yaygın kullanımının sağladığı kolaylıklar ile internete ulaştığı an yazarlık birey için başlıyor. Bu yaygın alışkanlık, yazarın işlevinin, kendini ifade etmek istediği düşünce farklılıklarını kelimelerle, görsellerle iletmek.

Yazar, söyleyecek şeyleri olan biridir. Gerçekten de söyleyecek şeyi olan insan geniş çapta bilgiyi, düşünceyi aktarabilecek ve içinde bilgiyi çarpıtan yapılara en az düzeyde yer veren iletişim araçlarını seçerler.

Bu açıdan ele aldığımızda blog yazarının amacı çelişkili durumları yok etmek değil, tersine, bunu olabildiğince kullanmak ve ''dilde varlık'ını, yaşadığı ülkede ve ''dünyadaki varlık''ını ifade edebileceği mecraya ulaşmak. Yaşanmış mutlak değerlerini ve herkese seslenebilen özgürlüğünün gereği yaşanılmış olan evrenselliğini daha fazla insana iletmektir.

Bu açıdan ele aldığımızda dilimiz ve varlığımızla hayatı ve hayatları şekillendiririz.
Blog yazarlığının en öznel yanı ise her insan kendi dünyasını, evrene baktığı düşünce penceresinden paylaşabilmektedir.


Günlük hayatın içinde şöyle diyen insanlarla karşılaşmışızdır.'' Ah! Hayatımı anlatsam, roman olurdu!'' Bu açıdan ele aldığımızda blog yazmaya başladığınızda alın artık sizde bir yazarsınızdır.
Tıpkı, benim gibi...


Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...