Hakikati gizleyen şey simülakr değildir.
Çünkü hakikat, hakikat olmadığını söylemektedir.
Simülakr hakikatin kendisidir. Jean Baudrillard
Jean Baudrillard’a
göre Amerikan gösteri sanatı yani sinema arasında politik tasarımın çerçevesini
vurgular: Sinema ya da gösterinin Watergate skandalının tasarlanma biçimi
arasında hiçbir fark yoktur. Skandalın yasal merciler tarafından ortaya çıkarılması tüm dünyaya politik gösteri gerçekliğiyle yasalara saygı duyulduğunu duyurmaktı.
Baudrillard’ın simülakr kavramı üzerinden orijinal kurgu vizyon zenginliği yanında kalıcılığı da “Star Trek”in (1979) sözlü tarihini ilgi çekici kılan temel nedenlerdendir.
Star Trek’in yaratıcısı bir dönem Los Angeles polis memuru ve televizyon yazarı olan Gene Roddenberry’nin yapımcılara -uzay western- olarak tanıttı. Bir zamanlar Van Gogh’un kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplardan birinde dışavurumcu bir ifadeyle “Yıldızlara Giden Vagon Treni” olarak tanımladığı bir konsept için oldukça büyük atılım denilebilir. Gogh için yıldızları trene benzetmesi hem özgürlük hem ölüm yolculuğudur Antonin Artaud’a göre…
Star Trek, sayısız makale ve tezin açıklamaya çalıştığı gibi, onun çekiciliği elbette vahşi doğadaki silah seslerinden çok çok daha fazlasıydı.
Roddenberry fikri tam da hedefini tutturmuştu: Her
yerdeki insanlar, özellikle de Amerikalılar nihai olsun ya da olmasın, onun anlatı kurgusunun
sınırlara hayran kalıyor. İkinci Dünya Savaşı gazisi Roddenberry’nin,
23. yüzyıldaki çok ırklı destanını, bağnazlığın ve önemsiz çatışmaların ötesine
geçen bir evrende, soğuk savaş döneminden kalma, güven verici derecede karşı
distopik bir gelecek tasavvuruyla kurgulamasından günümüzde hâlâ etkileniyoruz.
Bugün
Hollywood’da olup bitenlerin ne kadarının 1980’lerde puro içen Fransız Marksist
medya teorisyenleri tarafından tahmin edilmiş olması ilginçtir. Jean
Baudrillard Matrix sayesinde düşüncesini dünyaya duyurdu. Ancak Guy Debord’un
medya teorisi çevrelerinin dışında büyük ölçüde unutuldu. Ancak hem onun “Gösteri
Toplumu” hem de Baudrillard’ın “Simulakr” kavramı ise günümüzde nerede olduğumuzun
tüyler ürpertici derecede doğru resimleridir.
Simülakr, aslı olmayan bir kopyadır. Baudrillard 1981’de bunun hakkında yazdığında bu hayal edilmesi daha zor bir fikirdi. Şimdi etrafımız simülakrlarla çevrili. Bu küçük resim için oluşturduğum Star Trek gerçekte bir karakter ekibi değil. Onlar gerçek aktör değiller. İnsan eli tarafından boyanmadılar...onlar saf simulakrlar.
Star Trek bir algoritmaya indirgenmiş. Ve yakında Star Trek sadece
bir yeniden başlatmanın yeniden başlatılması da olmayacak. İnsan yazarların veya
aktörlerin bile olmadığı, otomatik olarak yeniden başlatılan bir yeniden
başlatma olacak sinema adına...
Çünkü
eğer tek amacınız bir gösteri yaratmaksa simülakrlar mükemmeldir. Debord’un
tanımladığı gösteri toplumunun anlamlı sanata ihtiyacı yok. İnsanların
dikkatini dağıtmak için sonsuz bir gösteriye ihtiyacı vardır.
Dolayısıyla,
sonsuz yeniden başlatmaları olağanüstü buluyorsanız, bunun yerine huysuz, eski
Fransız Marksist medya teorisini okumanızı öneririm. Veya Youtube üzerinden Star Trek’in postmodern yıkımını öğrenmek adına ancak tekrar izlemeye davet edebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder