Alman
filozof Arthur Schopenhauer (1788-1860) çok az kişi
gibi insanlardan nefret etti ve hayatının son otuz yılını neredeyse tek başına
geçirdi.
Bu
yazıda onun hayatını bir şakaya indirgemek istedim. Balıkçılık gibi
yazılarından çıkararak, bazı eleştirmenler için her ne kadar “Doğru olma sanatı”,
“Şunun sanatı”, “Bunun sanatı” gibi en çok satanlar yaratmış olsa da Schopenhauer, belki de nefreti bir o kadar da
yanlış yere konmamıştır! Ne dersiniz?
Son
yıllarında sadece “Atma” adını verdiği köpeği, yani Sanskritçe (atman) veya “hayat
nefesi”, “esas öz” anlamına gelen Brahmin (atma) vardı... yani en nefret ettiği
her şey ve karşı yazdığı “İrade ve temsil olarak dünya” karşı bir tutum
ironisiydi sanırım…
Genç
Schopenhauer! İngiliz yetkililerin katıldığı bir restoran olan Englischer Hof’a
akşam yemeği yediği söyleniyor. Yemekten önce masaya bir kese içinde altın bir
para koyardı. Ya işi bitince cebine geri koysaydı. Sonunda bir garson ona bu
skeçin anlamını sormuştur ve o da kendisiyle sessiz bir bahis oyunu olduğunu
söyledi. Schopenhauer bir Ateist olmasına rağmen altın parayı en yakın
kilisedeki bağış kutusuna bırakırdı...ilk gün İngiliz yetkililer orada yemek
yedikleri at, kadın ve köpek dışında her şeyden bahsederlerdi.
Bakıyorum
150 yıl sonra da durum aynı “futbol, kadın, araba”
“Kendimizin dörtte üçünden vazgeçiyoruz,” aslında...
Ne diyordu Schopenhauer; Bir
insan ancak yalnız olduğunda kendisi olabilir. Ve yalnızlığı sevmiyorsa,
özgürlüğü de sevmiyordur. Çünkü sadece yalnız olduğunda gerçekten özgürdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder