Fransız deneme ve hiciv ustası Leon Bloy, insan kalbinde henüz var olmayan yerler olduğunu ve onların var olabilmesi için yaşamsal bir acının devreye girmesi gerektiğini dile getirir. Bu acı günümüz insanlığı için daha da geçerli hale geldi.
Dünyanın
görkemi insanlığın elinden anda kayıp gidiyor. Teknolojik ilerleme, insanlığı ütopik
inancın gerici düşüncenin ayıklanmasıyla karşı karşıya getiriyor. Bu, dünyayı
iyileştirmek isteyen ama ölüm döşeğindeyken dünyadan iyileşmesi gerektiğini
anlayan şövalye Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşmasına benziyor da denilebilir.
Don Kişot’un rüyasının işe yaramadığı ve gerçeği satamadığı doğru olabilir ama
karamsarlığa da gerek yok. Sonuçta başka bir gerçeklik için Antik Yunan
mitolojisine baktığımızda “İlahi karamsarlığa” karşı da bir argüman değildir ideal
dünyanın görkemi…
Nietzsche
“Ecco Homo” eserinde dünyayı “ideal” bir yalan olarak değerlendirir. 19.
yüzyılın sonlarına doğru Léon Bloy (nihilizmin babası Nietzsche’ye),
Kutsal Ruh’un artık Lucifer’den ayrılamayacak kadar “Düşman” haline geldiğini
ifade etmişti. Luficer’i ise bi nevi karanlığın prensi olarak niteleyen Carl
Jung’un deyişiyle “İnsan ışığı düşünerek değil, karanlığın bilincinde olarak
aydınlanabilir”di.
Teknolojik ilerleme ütopik “ilahi karamsarlık” inancımız da günümüz için artık daha iyi ve daha bilge ya da daha kötü ve daha cahil olmak gibi bir bütün olarak insanlığın değil, artık bireyin tasarrufuna indirgenmelidir. Schopenhauer’in geçmişi ve tarihi karanlık prens olarak nitelediği düşüncesinde anda kalmayı Roma İmparatorluğu’yla ilgilenmek zorunda olmadığı için her sabah Tanrı’ya şükrettiğini dile getirmektedir.
Ona göre, dünyanın tarihini (geçmişi) yazmak için yaşamamalıyız. İnsani içgüdülerimizin ve yeteneklerimizin en iyi şekilde yaşamak için varoluş gösterdiğimiz dünyada düşünen her birey tarihin buğday üretmediğini anlayacaktır. Ya ekmeğini yapmak için kendi buğdayını üretecek ya da buğdayı kaba ve ebedi bir dilenci gibi kendi ambarında yakacaktır. Yine, ona göre tarihsel yaşam, mücadelenin ve zaferin daimi bir sınavıdır. Bu sonsuz bir mücadeledir tıpkı Luficer’in ki gibi...
Geçmişteki türbülans ve
acıların asaletiyle oyalanmasına izin veren bakımsızların ezildiği gibi… bu
nokta da ideal dünya görkeminde kural şudur ki; Hayat şefkati ve insani erdemleri yok sayar. Hayatı
tarihe dayanarak hayati bir hayatı yoktur. Aksine, tarihin kurbanı olmak isteme
enerjisini kaybetmek insan hayatı ve anda kalmak için yıkıcıdır. Tarih, buğday
gibi yenmez ve yaşanmaz. Tarih yoktur, tarihte yaşamak ölmektir, yaşamı,
şimdiyi öldürmek, zihinsel, entelektüel ve varoluşsal sefaleti kalıcı
kılmaktır. Tarih yaşamsal bir gereklilik değil, yaşam için çok isteğe bağlı bir
insani disiplinidir. Tarih olmadan yaşanabilir, ancak yaşam olmadan, var
olmadan da tarih yazılır.
Schopenhauer’in dünya görkemi anda hem karamsarlık hem de gerçeklik içinde yaşamaktır. İnsan doğası üzerinde o kadar acımasız ve neşelendiricidir ki, insanı yükseltir çünkü kusurlarını ortaya çıkaran kişi kendini düzeltmesini sağlar.
Aynı zamanda Schopenhauer anda kalma sanatında mutlak ustalardan biridir!
Luficer gibi bu isyankar olan bu adamın felsefesi, dünyanın görkemine karşı olumlu uyum sağlamamız için kötü niyetlerimizi en ağır yollarla ortaya koyuyor.
Ayrıca o kadar bilinçaltı ve acımasız bir iç görüdür ki, insan açık ve iyimser zihinler için hem rahatsız edici hem de bağımlılık yapan ama inkar edilemez bir şekilde yapıcı bir şiir biçimi bulunur. Onun şiirsel felsefesinde bize zarar veren ve değişim için bu kötülüklerden kaçan canlı sapkınlıklarıyla bize insanlığımızı ortaya koymaktadır.
Şair değil
elbette ama şeytana karşı insan dehasının o kadar da faydalı bir pedagogudur! Onun zahiri
düşüncesini okuyup anlayabilen pozitif olarak yetişir. Her şeye rağmen de o yüce bir karamsardır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder