23 Kasım 2015 Pazartesi

Özlem, birşeyi '' yanlış yere koymak''tı.

''İnsan, insanı hakkında bir yargıda bulunamadığı sürece sever, yüceltir. Özlem, eksik tanımanın bir sonucudur.'' der Thomas MANN

Özlem, birşeyi '' yanlış yere koymak'', aslında o şeyi nereye koyduğumuzu unutmak anlamına gelir. Ya da ''yerine konulanı unutma'', yeri değiştirilmiş olanların bulunma koşulları nedeniyle ilgimizi çeker. Bir şeyin yerini değiştirmenin asıl sebebi oradan ayrıldıktan sonra aradığınızı bulmamanın tuhaf keskin kokusudur, ruhunuzdaki.... Oysa güncel hayatta çalışırken kendimizi bile özler hale geliyoruz ve hatta unutabiliyoruz.. Sabahleyin akşama kadar neler yapacaklarımız konusunda bir şeylerin niyetine gireriz. Bütün gün hatırlayabiliriz. Oysa bu niyetimizi sürekli aklımızda tutmak zorunda değiliz de. Tutmak zorunda bırakan toplumsal görevler ile kabul edilmememiş içsel tahminler arasında mücadele vermemizden kaynaklanır.

Her hangi bir nesnel düşünme yoluyla değil ama içselliğin sonsuz tutkusuyla insan (özne) hayatı boyunca neye sahip olmaya çalışır? İnsan olarak masumiyet halimizi kaybetmedeki halimizde nesnel olmaya başladığımızı anlamamak olabilir mi? Eğer bir insan ''yanlış yere koymak''la özlemin ölümsüzlüğünü nesnel bağlamlara bağlar ve bir başkası da sonsuzluk tutkusunu özlem belirsizliğine bağlarsa; her iki yanda da aynı eşit bulunma içinde varolan kişiler için yaşam dengesi söz konusu olması mümkün müdür? Nesnel olarak, soru yalnızca düşünmenin katagorileri hakkındadır ki... öznel olarak, özlem de, yargı da  öznenin içselliğindedir... 

Toplumsallık içinde öznel olabilen ya da olabilmek isteyen yargı veremiyor, bildiremiyorsa... yaşamın hangi alanında çocukluktan başlayarak  hangi konuda kendi içsel özlemimiz adına yargıya varabiliyoruz? Yargıya vardığımızın  düşünme becerisi sistemi içinde yetiştirilmedik mi? İnsanı ön plana alan, insanı yücelten ancak kapitalist sistemde varlığını sürdürmeye çalışan sayısızca işletme var. Burada işletmeden kasıt toplumun içindeki insan işletim sistemidir.  Toplumların salt ideolojilerinin varolmak için kullandığı özneler. İnsanlar için hayatlarının geçmişini en baştan başlayarak  hatırlamak ürkütücü gelmiştir. Özlemi ''yanlış yere koymak'' , '' yerine konulanı unutmak'' eylemini bilinçsizce tekrar eder durur. Bu nedenle insanlık hep gelecek tutkusuyla beslenmiş ya da sonsuzluk tutkusunu özlem belirsizliğiyle örtmeye çalışmıştır. Şüphesiz, bu ikilem içinde olmaktan öğrendiğimiz şeyleri nasıl anlamamız gerektiğidir.
''Nasıl olur da insan kendine uygun gördüğü rol uğruna, kendini ortadan kaldırır?'' der Simone de Beauvoir

                                                                          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Freud ve Kant İlişkisi

Sigmund Freud, İmmanuel Kant'ı derinlemesine incelemişti ve Kantçı aşkın idealizm teorisini, psikanalitik deneyimin temellerini değerlen...